Pages

Monday, November 16, 2009

Mallorca'da bir gun..


Kayaliklarin arasinda balik keyfi



Porto Colom feneri







Kiyi boyunca uzanan yol aksamlari canli ve kalabalik




Mallorca'da cok gorduk bu kayiklardan, uzerindeki tenteyi acip golgelik yapiyorlar, haftasonlari ailecek hem balik avliyorlar hem de denizde piknik yapiyorlar



Fener ve onunde demirli tekneler



Evler cok katli degil, goze guzel gorunuyor






Tipik piknik kayigi:)


Az da olsa denize girilebilecek kumsal var


s/y Umitim demirde




Luks motoryatlar


Hava geliyorum diyor
Porto Colom'da demirleme sirasinda cok dikkatli olmamiz gerekti, etrafimiz karinca gibi yelkenli dingiler, coluk cocuk, egleniyorlar, bazilari yeni yelken ogreniyor, tekneyi kontrol edemeyip fazla yakina geliyorlar, hele bir tanesinin yelkeni bizim ruzgar jeneratorune degecekti neredeyse, odumuz koptu. Yan tarafimizda bir Amerikan teknesi dikkatimizi cekti. Tekne kocaman, ama acaip duzenli gorunuyor. Adam ve karisi dingi ile bir yerden geldiler, hemen dingiyi kasara ustune cekip, ozel yapilmis yerine ters cevirip koydular, guzelce bagladilar, tekneyi neta ettiler. Biz de "Vaaay be iste gercek denizciler, her an hazir ve nazir, derli toplu" diye dusunmeden edemedik:) Kaptan yanlarina gidip biraz bilgi aldi, marketin vs yerini tarif etmisler. 10 senedir dunya turu yapiyorlarmis, Turkiye'ye de gitmisler. Hemen dingiye atlayip hizli bir kesif turu yaparak biraz taze yiyecek aldiktan sonra, zaman kaybetmeden tekneye donduk. Tekneyi uzun sure yalniz basina birakip gidemiyoruz, demir taramak gibi tehlikeli durumlar olabilir.
Etraftan vizir vizir gecip, yaptiklari buyuk dalgalari ile tekneyi surekli sallayan simarik Mallorca'li surat motorlarina ragmen(ah Amerika ah, boyle terbiyesizlikler olmuyor orada, kanunlar calisiyor) ilk gecemiz gayet rahat geciyor.
Sabah uyandigimizda karadan koy girisine dogru oldukca guclu bir ruzgar esmeye basladigini gorduk. Kaptan guvertede sabah teftisini yaparken yanimiza gece gelip demir atmis koca motoryatin bir kac dakika sonra ayni yerde olmadigini hissediyor. Yanimizda paralel duran motoryat yavas yavas geriye dogru kaymaya basladiginda, Kaptan o sirada motoryatin guvertesine cikan kadina bagirarak demir taradiklarini soyluyor. Kadin sabah mahmurlugunu uzerinden henuz atamamis, anlamiyor "Que? Que?" diyor. En sonunda bizim Kaptan "Your boat is f...ing draggingggg!" diye tum gucuyle bagirinca, kadin kosarak digerlerini uyandirdi, hizla motoru calistirip kactilar. Biz de sagdan soldan kerteriz alip, GPS'i de calistirip havuzlukta bekleyerek tarayip taramadigimizi anlamaya calistik. Etrafa bakiyoruz, herkes tariyor, 15 dakika icinde herkes panikle demir toplayip kacti, bir bizim Amerikalilar, bir de biz kaldik. Onlara bakiyoruz, guvertede bile degiller, biz de kararsizlik icinde beklerken baktik yavas yavas tariyoruz. Daha onceden calistirip hazir ettigimiz motorumuzu tekrar calistirip demiri aldik, kendimizi limanin disina attik. Limanin disinda derinlik en az 30 metre oldugu icin demir atmak mevzu bahis degil. Bir tur atip, ikinci capamizi hazirladik ve tekrar limana girip demir atmaya karar verdik. Bu kez daha sig ve kumu cok olan bir yere demir atayacagiz, nasil olsa fazla tekne kalmadi etrafta, yer daha bol.
Biz demir hazirligi yaparken, 1-1,5 mil kadar gerimizden yaklasan bir tekne gorduk. Cenovasi acikken on istralyasi dibinden kopmus, cenova devasa bir bayrak gibi dalgalaniyor, saga sola savruluyor, kaptani iskotayi salmis, bu da daha tehlikeli bir durum olusturmus, bostaki cenova deliler gibi dalgalaniyor, iskota da kamci gibi teknenin her tarafinda sakliyor. Bunu yaklastikca farkediyoruz, zavalli adam, belki de diregi kirilacak. Koydaki kesmekesten habersiz, guvenli diye bir an once koya girip demir atmaya calisacak, eminiz ki demiri tarayacak.
O sirada bizim kendi derdimiz bize yetiyor, ona yardim edebilecek durumda degiliz. Bu zuppe Ispanyollarin da yardim edeceklerini pek sanmiyoruz.
Once kendi postumuzu kurtaracagiz:) Iceri giriyoruz tekrar, o sirada Amerikalilarin da demir alip bir sonraki maceralarina dogru yavas yavas denize acildigini gorup el salliyoruz. Onceki demir yerimizden daha ileriye gidip, obur teknelerden bosalan alanda 2,5 metre derinlige birinci demirimizi funda ediyoruz. Tekneyi 60 derece kadar sancak tarafa cekip bir kez daha funda bismillah diyerek ikinci demiri de atiyoruz. Yeterince kaloma verip gerdiryoruz, bu sirada yarali teknenin iceri girdigini goruyoruz. O da yuzune beton gibi carpan ruzgardan icerde neler oldugunu anladi herhalde. Ruzgar onun islerini daha da zorlastiryor, kamci seslerini duyuyoruz. Kaptan dingiye atlayip gitmek istiyor ama teknenin emniyetinden yuzde 100 emin degiliz. Bu sirada bir surat motoru icinde kahkalar atarak yarali tekneyi de birbirlerine isaret ederek yakinimizdan gecmekte olan iki kisiye bizim Kaptan anlayabilecekleri(!?#@!!) el kol hareketleriyle yaklasmalarini soyluyor. Adamlar saskin, bizim kaptanin ne dedigini pek anlamiyorlar ama, benim catpat Ispanyolca ile basi belada olan tekneye yardim etmelerini soyluyoruz. O tarafa dogru yoneliyorlar. Biz de hem halatlarimizla ugrasiyoruz, hem de gozumuz ustunde. Adamlar tekneye ulasiyorlar, el kol hareketleriyle yardim isteyip istemedigini soruyorlar. Adam da 'gerek yok' gibisinden bir el hareketi yapiyor. Surat motoru yeniden bizim tarafa dogru yoneliyor, tabii oyle rahatca gecip gidemiyorlar, Kaptan adamlari tekrar durduruyor "Que pasa??" diye sorarak neler oldugunu ogrenmeye calisiyor. Adamin yardima ihtiyaci olmadigini soyluyorlar, ama bizim Kaptan icin dogru cevap bu degil:) Adamlara tekrar oraya gidip, tekneye cikip adama yardim etmelerini soyluyor, adamin ihtiyaci oldugu belli, kibarliktan reddetmistir.
Yeniden gidiyorlar, bu sefer talimatlari uygulayip sorgusuz sualsiz tekneye cikiyor, kisa bir sure sonra demir attiklarini goruyoruz. Attigi yerde demiri tarayacak ama biraz zaman kazanacak.
Zaten biz artik teknemizin saglam kaziga bagli oldugundan eminiz,Kaptan dingiye atlayip adamin yardimina gidiyor.
"Tekneye vardigimda adamin hala sokta oldugunu gordum. "Olan olmus, sakin ol, su anda Kaptan sensin, ben de sana yardim edecegim" dedim. Bulundugumuz yerin eristelik oldugunu ve demirin tarayacagini da belirttim. Bu arada bosta kalan on yelken iskotasi ruzgar jeneratorune dolanmis, gunes paneli kirilmis, hersey yamulmus. Ben bas tarafta demiri aliyorum, adam dumende. Bizim tekneden daha ileriye gidip uygun bir yerde yeniden demir atiyoruz. Orada ruzgar daha az ve kumluk oldugu icin guvenli. Kendisi cok minnettar. Olayin nasil oldugunu anlatiyor. Sarma sistemini tekneye baglayan civata kopmus, Allah'tan diregini kirmamis. "
Kaptan tekneye donunce boyle aktariyor olayi. Iyi ki daha kotu birsey olmamis.
Biz binbir zahmetle demir attiktan sonra ruzgar yavasladi, ogleden sonra da tamamen durdu. Demir yerinde iken gunlugu 8 euroya wifi baglantisi aldik, rahatca iletisim kurmak icin iyi oldu. Kiyiya alisverise gittik. Burada da Tarifa'dan bildigimiz Eroski zincir marketlerinden biri var. Bizdeki buyuk zincir marketler gibi kendi markalariyla satilan gida urunleri oldukca uygun fiyata. Dingiyi bagladigimiz yere yurume mesafesi cok uzak olmadigindan tasimasi da kolay, iyi bir yiyecek stogu yaptik.
Etrafta hep tatile gelmis insanlar goruyoruz, gunduz sicak zamanlarda fazla kalabalik olmasa da aksamustu yollar kalabaliklasiyor. Bizim sahil kentlerine benziyor, ama acik ara farkla daha temiz ve yesil. Bizdeki duzensiz beton yiginlari burada yok. Istenirse Palma ve diger buyuk kentlere otobusle veya kiralik arabalarla ulasim mumkun. Ama biz fazla vakit kaybetmek istemiyoruz, Yasmin'in okul zamani yaklasiyor(ve surekli ne zaman gelecegimizi soruyor), daha gidecek yolumuz var. Niyetimiz 16 Agustos'ta yola cikmak.

Tuesday, November 10, 2009

6-14 Agustos 2008- Cebelitarik'tan ciktik yola, niyet Sardinia, kismet Mallorca:)

6 Agustos: Planladigimiz gibi akintinin en yuksek oldugu(high water) aksamustu 1840'ta Tarifa'dan demir aldik. Kiyiya cok yakin yerlerde akinti hissedilmiyor, ruzgar da cok hafif estigi icin 1 saat kadar motor seyri ile devam ettik. Bogaz'in iclerine dogru girince akinti cok artti, biz de hemen yelkenleri actik, motoru kapattik, ruzgar az olmasina ragmen 6 knot gibi bir hizla cok keyifli bir sekilde ilerledik.




Cebelitarik kayasi sislerin arasindan bir serap gibi gorunuyor.


Cebelitarik kayasini uzaktan gorduk, genellikle puslu olurmus zaten, bir de aksamustu olunca basi dumanli bir tepe gorebildik. Aslinda biz onceleri okyanusu gecince direk Cebelitarik'a gideriz diye dusunuyorduk. Sonra baska denizcilerin izlenimlerini okuyunca pek bize gore bir yer olmadigina karar verdik. Cebelitarik da Bermuda gibi Ingiliz topragi. AB haricinde kabul edildiginden vergi avantajli bir yermis, ihtiyaci olanlar gumruk vergisi odememek icin yedek parcalari vs oraya ismarlayip, sonra da gumrukten cekiyorlarmis. Oradan da yuruyerek Ispanya sinirini geciyorlarmis. Cebelitarik'in hemen yani basinda La Linea diye bir demir yeri var, ama orasi ile ilgili okudugumuz ciddi boyutlarda hirsizlik vakalari bizi vazgecirdi. Soyle ki: Dingiyi kiyida birakip bir yere gidemiyorsun, adamlar hemen gelip kilidi 2 saniyede kesiyorlar, dingiyi bir minubuse yukleyip goturuyorlar. Sonra da baska renge boyayip sana geri satabilecek kadar yuzsuzler! Polislerin de bu olaylara goz yumdugu seklinde bazi yorumlar vardi.


Bir yanimizda Afrika bir yanimizda Avrupa 'vay be bunu da gormek varmis' hisleriyle bogaz gecisini rahatca tamamladik, sadece Cebelitarik'a Afrika tarafindan gelip giden cok hizli katamaran feribotlar bizi biraz korkuttu. Onumuzden arkamizdan gecerlerken ne olur ne olmaz diye el feneri ile isaret yaptik. Sag salim gectigimize gore gormusler demek ki:)Rotamiz Sicilya, mumkun mertebe Cezayir sularindan uzakta kalarak hedefe varmak istiyoruz. Aslinda haritalardan ve okuduklarimizdan Cezayir kiyilarinda bizim lehimize 1 knot akinti oldugunu biliyoruz ama kotu niyetli insanlardan(korsan vb) dolayi fazla yaklasmak istemiyoruz onlarin kara sularina. Yavas yavas Ispanya kiyi seridinde yola devam.

Ilk gecemizde sakin sakin ilerlerken, oyle cok dalga da yoktu ustelik, arkamizdan bizi takip eden bir dalga yukunu bizim havuzluga bosaltmaya karar verdi. Bu Akdeniz sakin gorunse de demek boyle hinlikler yapiyor! Oysa okyanus gecerken gayet sert havalarda bile kamaranin kapak tahtalarini cogunlukla kapatma ihtiyaci duymamistik, burda sakin havada guvenilmez gorundu gozumuze, hemen kapattik tahtalari. Isa ve Massimo ile bu konuyu konusmustuk, bizim cok nadir kapaklari kapattigimizi duyunca sasirmislardi, Akdeniz'de farkli oldugunu soyleyip, kapaklari kapali tutmamizi onermislerdi.
Bu arada Tarifa da cok soguk olan deniz suyu artik isinmaya basliyor. Orada demirdeyken vanalarin cevresinde ilk kez su gordugumuzde sizinti olmasindan suphelenmistik, megerse disaridaki su soguk, hava da sicak olunca buzdolabindan cikan sise gibi teknenin alt bolumlerinde yogunlasma oluyor, her yer islak gorunuyor.

7 Agustos:
Pozisyon: 36.15.287N, 03.43.912 W
Ikinci gunumuz olaysiz geciyor, yavas yavas ilerliyoruz. Guzel yol aldik dun.
8 Agustos:
Pozisyon: 36.29.997N, 02.20.336W
Akdeniz kendini gosterdi, butun gun hic ruzgar yok. Tarifa'dan aldigimiz lahanalardan tursu yaptik, etleri de bozulmasinlar diye hamburger yaptik, pisirip buzluga attik. Hava okyanustakindan cok farkli. Bir saat kadar motor calistirdik ama cok sicak, kapattik, ruzgar bekliyoruz. Bir de bagali polo(Iran'lilarin meshur baklali pilavi) yaptim, kaptan begendi:) Bir arpa boyu yol gidemedik. Guneye dogru seyreden bir tekneyle yakin gecis yaptik, ismi hosumuza gitti "Magic Carpet Ride" :)

Magic Carpet Ride teknesi ile takin gecistik.





Ruzgarsiz bir gun ama keyfimiz yerinde:)



9 Agustos:
Pozisyon: 36.55.300N, 01.33.438W
Ruzgar bir cikiyor bir duruyor, ciktiginda da surekli dogu guneydogu esiyor, biz de kuzey-kuzeybatiya cikalim dedik. Cartegena Burnu'nu gecince ruzgar bulacagimizi umuyoruz. Aksama kadar yelkenleri bir ac bir kapat iyi kotu ilerledik. Aksam 2100 gibi ruzgar yine kaldi. GPS Cartegena Burnu'na 33 mil uzakta oldugumuzu gosteriyor, fener pruvamizda cakiyor, ama bir turlu gecemedik su burnu. Gunduz sicakta motor seyri hic cekilmiyor, ama aksam burnu donene kadar calistiralim diyoruz, yavas yavas tingir mingir gidiyoruz. Hava sicak oldugu icin ikimizde havuzluga birer minder atip karsilikli uzaniyoruz. Pek uyku tutmuyor, arada sirada etrafa bakiniyoruz, balikcilar, gemi isiklari, zaman geciyor. Sabaha karsi 0400 civari, biz boyle rehavet icinde ilerlerken(pozisyon: 37.21.777N, 00.40.494W), birden bire kic tarafimizdan gunes dogdu! Insan bir anda ne oldugunu algilayamiyor, bir saniye icin 'biz farkina varmadan geminin biri bize carpacak kadar yaklasmis' diye dusundum panikle. Uzerimize dogru tutulan kocaman projektorler etrafi gunduz gibi yapti, kendimizi geceleyin arabanin farlarina yakalanmis tavsan gibi hissettik! Megerse koca bir Ispanyol Sahil Guvenlik gemisi arkamizdan sessizce bize yaklasmis, zodyak botunda 3 tane Robocop gibi giyinmis sahil guvenlik elemani, gemi projektorleri yaktigi anda yanimizda bitiverdiler, biz ne oldugunu anlamaya calisirken, kibar bir Ingilizce ile Kaptan'dan tekneye cikmak icin izin istediler. Bizim Kaptan da ayni kibarlikla Amerikan Ingilizce'sini konusturarak adamlari tekneye buyur etti. Iki tanesi tekneye ciktilar. Birisi 'iceri girebilir miyim' dedi ama asagiya dogru bir goz atinca, teknenin icinin kalabalikligindan gozu kesmemis olacak ki, vazgecip havuzluga oturdu, bizden pasaportlari ve tekne belgelerini rica etti. Bu sirada digeri de engelli atlayarak, ziplayarak bas tarafa gitti, on guvertede ters cevrilmis yatan zodyakin altina bir isik tuttu, tekrar atlayip ziplayip bir yerlere takilarak geri geldi(eee kolay degil bizim teknede oyle duz yurumek:)) Pasaportlari ve tekne kagitlarini kontrol ettiler, ana gemiyle telsiz baglantisinda bilgiler kontrol edildi, isimleri kodlamasi biraz zaman aldi tabii, bir suru Yankee uniform vs sonrasi anlasma saglandi, bizim insan kacakcisi olmadigimiza karar verdiler:) Ozur dileyip, iyi yolculuklar dileyerek uzaklastilar.
10 Agustos'a devam:
Saat 0915'te not aldigimiz pozisyon: 37.17.552N, 00.35.927W.
Sabahki sahil guvenligin baskinindan sonra kaydedeger en onemli sey ruzgarin kah o taraftan, kah bu taraftan eserek bizi oyuncak etmesi oldu. Gece boyu sis vardi, hava durgundu.



11 Agustos:
Ruzgarsiz bir sabah, motor seyri yapiyoruz. Saat 1120'de sifir meridyenini gectik, pozisyonumuz: 37.38.568N, 00.01.149E.
Ogleden sonra ruzgar cikti, tum yelkenleri actik. Bir ara hizimiz 6 knota kadar cikti(ben her zamanki gibi gerildim tabii:)) Barometre hizla dusuyor, ne olur ne olmaz diye aksamustu ana yelkene camadan vurduk. Bu arada Kaptan Tarifa limaninda su alirken yasadigimiz atletik atlayislarin semeresini cekiyor, ayrildigimizdan beri belindeki agrilar yuzunden fazla hareket edemiyor.

12 Agustos:
Pozisyon: 38.07.385N, 01.49.931E
Bugun hava dune gore sakin. Bulutlarin sekli bir cephenin ustumuzden gectigini gosteriyor. Nefis bir havuclu kek yaptik, denizde guzel bir seyler yemek insana moral veriyor. Aksam ruzgar kaldi, bir kac saat motor seyri yaptik. Gece ruzgar guneydoguya dogru donunce yelkenleri bastik, ama az esiyor, 2.7 knot hizimiz, olsun, acelemiz yok:) Bugun sintineyi de temizledik, tekne cok yalpalayarak gidince, sintinede kalan su koku yapiyor, belli araliklarla deniz suyu dokup pompaliyoruz.



13 Agustos:
Pozisyon: 38.26.670N, 03.34.934E
Ruzgar geceden beri surekli donuyor, Akdeniz'in meshur halleri. Hep soylenen"Akdeniz'de ruzgar ya hic yoktur, ya da teknenin tam burnundan eser" lafina inanmaya basliyoruz. Ruzgar tam 60-70 dereceden esiyor, yani gitmemiz gereken yonden! Dalgalar kocaman oldu, okyanus dalgasina gore cok dik ve tehlikeli gorunuyorlar. Ogleden sonra hava daha da sertlesince heave-to yapmak zorunda kaliyoruz. Kaptan'in bel agrilari devam ediyor, ustune bir de kotu hava iyi olmadi. Heave-to yaptik ama akinti bizi batiya surukluyor, hic hos bir durum degil.


14 Agustos:
Niyetimiz Sardinia'ya dogru gitmekti, ama bir laf var: Plan yaptim de, Tanri'yi kendine guldur. Biz de plani yaptik ama, gece boyunca devam eden firtinada suruklenince kendimizi Balear adalarinin en buyugu Mallorca'dan 27 mil uzaklikta bulduk. Bu kadar yaklasmisken hem gorelim, hem de biraz alisveris yapip dinlenelim diye, rotamizi o tarafa ceviriyoruz. Adaya 7 mil kala, Cabrera adasinin yaninda ruzgar yine kaliyor. Kaptan soylenerek motora yol veriyor, kendimize demirleyecek bir yer ariyoruz. Mallorca bizim planlarin icinde yoktu, o yuzden pek detayli arastirma yapmamistik. Daha once bir kac denizcinin blgounda okudugum koy isimleri var, sansimizi deneyecegiz. Ayni Antalya'nin falezlerine benzeyen dik yarlarin goruntusu karsiliyor bizi. Palma buyuksehir oldugu icin o tarafa gitmek istemiyoruz, adanin dogu tarafina dogru yonelerek kuzeye dogru tirmaniyoruz. Kiyi boyunca tarayarak ilerliyoruz, ama elimizde detayli bir chart yok, MaxSea'deki bilgiler guncel degil. Artik bir yer gorene kadar gidecegiz. Neredeyse hic kumsal goremiyoruz, yaliyarlarin ustune kurulmus super luks villalar dikkatimizi cekiyor. Villayi yapmislar, her villanin onunden denize inen merdivenler, kayaliklarin ustunde havuzcuklar, gorsel olarak guzel. Etrafta vizir vizir yelkenliler, motoryatlar, balikcilar, biri gelip biri geciyor. Bir iki tane demir yerine girip cikiyoruz ama, ama vakit aksama yaklastigi icin icin butun tekneler donuyorlar, zaten buyuk olmayan demir yerinde bos yer yok. Biraz hayal kirikligi ile aramaya devam ediyoruz. Bir blogda okudugum Porto Colom aklimda kalmis, haritada da digerlerine gore daha buyuk bir girinti gibi duruyor, yaklasinca feneri goruyoruz, koyun agzindan iceri girmeye karar veriyoruz. Iceri girince oldukca korunakli bir dogal limanda buluyoruz kendimizi. Her yer tekne kayniyor, biraz gezinerek uygun bir yer ariyoruz, butun tonozlar dolu. Biz de demirdeki diger teknelerin yanina, saat 1920'de demirimizi atiyoruz (Pozisyon: 39.25.107N, 03.16.096E)Bu sefer tecrubeliyiz, sari bayragi cekmedik gurcataya, duruma gore davranacagiz, hic arayan soran, belge isteyen yok. Artik guzel bir gunbatiminin tadini cikarabiliriz:)


Demir attigimiz yer eristelikmis. Bizden sonra pek cok tekne daha geliyor koya. Her yer tiklim tiklim, super luks motoryatlar, minik yelkenliler, civil civil bir kalabalik. Yanimiza kocaman bir Ingiliz teknesi yanasiyor, herhalde kralicenin teknesi diye egleniyoruz. Klasik hatlari olan, en az 30 metre boyu olan, piril piril ahsap bir bir tekne, 5-6 murettebat var, hicbiri de 60 yasin altinda gibi gorunmuyordu, ayni kiyafetleri giyinmis ciddi ciddi adamlar, bir kac kere demiri atiyorlar, cekiyorlar, bir turlu tutturamiyorlar, olmayinca oradan ayrilip gittiler. Bizim Kaptan pek bi keyifli, bak diyor kralicenin adamlari bile 3-4 kerede tutturamadi, biz acemiler bir kerede tutturduk :)




Mallorca'ya yaklasinca falezlerle karsilasiyoruz



Villalar



Demirlemek icin girdigimiz ama yer bulamadigimiz koylardan biri


Porto Colom feneri

Thursday, October 29, 2009

1-6 Agustos 2008 -Viva Espana, Tarifa gunleri:)

Tarifa'daki ilk gunumuzde yanimizdaki Manta isimli katamaranin sahipleri Isa(Alman) ve Massimo(Italyan) ile tanistik. Bize Tarifa'da cok iyi rehberlik ettiler. Katamaranlarini kendilerinin yaptigini ogrenince sasirdik ve etkilendik. Manta ile beraber 3 katamaran yapmislar, Manta'yi kendilerine ayirip digerlerini satmislar.

Isa ve Massimo bize limanda su bulunabildigini( ama balikcilara ait oldugundan herkes kullanmasin diye vanayi sokup goturuyorlarmis, ancak bilenler alabiliyor), yakit icin ise sehrin icindeki petrol istasyonuna gitmek gerektigi bilgisini verdiler.

Ikinci gun dingi ile limana gidip(zaten mendiregin hemen arkasinda demirliydik, cok yakindik)biraz alisveris yapmayi planladik. Marketin yerini, dingiyi nereye baglayabilecegimizi ogrendikten sonra Tarifa'yi kesfetmeye ve alisverise yollandik. Dostlarimiz bizi ogleden sonra saat 1400 civari levante cikacagi konusunda uyardilar, orada demirli tekneler bu ruzgar ciktigi zaman yarimadanin batisina gecip, ruzgaraltindaki kumsala demir atiyorlarmis. Levante konusunda onceden bir fikrimiz vardi. Butun pilot kitaplarda vurgulanan, ozellikle Cebelitarik gecisinde Okyanus'tan Akdeniz'e dogru gecis sirasinda istenmeyen bir ruzgar, biz biraz da bunun icin direk gecis yapmamistik. Dogu-Kuzeydogudan Alboran kanalinda esip Cebelitarik Bogazi'nda tunel etkisiyle siddetlenerek bazen 8-9 bufora kadar cikabilen bir ruzgar (detayli bilgi:http://www.nrlmry.navy.mil/~medex/tutorial/medex/winds/wind_lev.html)

Biz Tarifa ile ilgili ilk izlenimlerimizi edinir ve marketleri kesfederken, saatlerin nasil gectigini farketmiyoruz. Saat 1400 lafi gectigi icin sanki tam o saatte ruzgar artacakmis gibi ayagimizi suruyoruz. 1200'ye dogru limana geri donerken ara sokaklardan okyanusu bir an gorunce "eyvah' diyoruz, beyaz kopuklerle dalgalar havanin hic guzel olmadigini bize mujdeliyor. Alelacele dingiye binip, hizla teknenin yanina gidiyoruz, kaptana kalsa aceleden alisveris torbalarini bile firlatip atacak, 'ya tekne kayaliklara ciktiysa' diye yuregimiz agzimiza geliyor. Tekneyi kiyiya dogru yaklasmis buluyoruz, ama korktugumuz gibi birsey olmamis, son hizla demir toplayip, diger demir yerine dogru dumen tutuyoruz. Deniz cok cabuk kabarmis, binbir guclukle motorla ilerliyoruz. Yarimadayi donunce biraz rahatladik, savasmiyoruz artik. Manta'ya uygun bir uzaklikta Danfort demirimizi atiyoruz. Dip kum, ruzgar henuz 25 knot civari, demir tutunca rahatliyoruz.

Bu havada denizde olana Allah kolaylik versin! O kadar guclu esiyor ki, demirdeki tekne yelken yapmaya calisiyor ve ruzgara yan donuyor. Kaptan ana yelkeni birazcik acarak ruzgara kafa vermek, bumbayi da teknenin ortasinda sabit tutarak durumu iyilestirmek istiyor. Ama daha acma girisiminde bulunurken zaten ruzgara yan duran tekne, daha da fazla bayiliyor, ana yelkenle arasi hic iyi olmayan ben yine cigligi basiyorum. Keske sloop degil yawl olsaydi, o zaman bu plan ise yarayabilirdi.

Levanteli gunleri teknede dinlenerek(mecburen) gecirdik. Insanin eli kolu baglaniyor, kiyi yakininda ama cikamiyorsun, resmen esaret. Plajdaki butun kumu da ustumuze firlatti. Tekne tepeden tirnaga ince bir toz-kum tabakasiyla kaplandi, tellerin icine isledi. Hersey kirmizi-kahverengi gorunuyor. Kaptan arasira pruvaya gidip kontrol ediyor, ne kadar halatimiz varsa saldik, ayakta bile duramiyor insan, o derece esiyor.

Bu arada sahit oldugumuz bir olay bizi korkuttu. Havuzlukta durmus, disariyi izlerken, yarimadanin biraz aciginda cenovasi tam acik, ruzgari arkasina almis bati yonunde seyreden buyukce bir yelkenli goruyoruz. Kendi aramizda "yaa ne cesaret, bu havada ne kadar buyuk yelken acmis' derken, adamin bize dogru dondugunu goruyoruz. 'Buraya gelip demir atacak, ama neden hala cok acik yelken' demeye kalmadan on yelken sarmasi diregin tepesinden kopuyor ve koca yelken sarmasiyla beraber gummm denize. Kaptan kosarak VHF'ten cagri yapiyor, yardima ihtiyaclari var mi acaba diye soruyor. Tabii adamlar o anda VHF'e cevap verecek durumda degiller, zaten bizim yardima gidecek imkanimiz da yok. Tarifa'ya cok yakin olduklari icin, gerekirse sahil guvenlikten yardim isteyebilirler diye dusunerek biraz sakinlesiyoruz. Durbunle bakmaya devam edince, enkazi guverteye aldiklarini goruyoruz. Bizim bulundugumuz yere geleceklerini umarken, nedendir bilinmez, tekrar batiya dogru donup gidiyorar, sasirip kaliyoruz. Bu olay benim icin hep limitlerini ne zaman zorlamamak gerektigine bir ornek olusturuyor, Kaptan'la yelkenin cok acik oldugu konusunda anlasamazsak hemen bunu hatirlatiyorum.



Levantenin 3. gununde hava biraz daha sakinliyor, ama henuz demir yerini degistirecek kadar iyi degil. Isa ve Massimo ile VHF'ten haberleserek kiyiya gitmeyi planliyoruz. Kaptan dingiyle bizi kumsala goturecek, geri donecek, biz isimizi bitirince kiyidan alacak yine.

Plan guzel isliyor, ruzgar biraz azalinca kumsalda tek tuk insanlar gorunuyor, biz de dalgalarla kumsala yanasmakta biraz zorlansak da, yari islak kendimizi sokaklara atiyoruz.

Tarifa yuzyillarca Arap egemenliginde kalmis bir sehir, sokaklarinda hala Araplar zamanindan kalma yapilar var. Karsisinda Fas, bir yani okyanus, bir yani Akdeniz, stratejik bir sehir, genis kumsali ve meshur ruzgarlariyla bir sorf cenneti. Ispanya'nin baska sehirlerinden buraya tatile gelenler oldukca fazla. Fas'in Tanger sehri ile Tarifa arasindaki feribot seferleri sayesinde bol miktarda Arap turist de goruyoruz sokaklarda. Cogunlugu gencler, heryerde bir tatil havasi, belki de bizim orada oldugumuz zaman tam sezon oldugu icin.

Alisveris yapilabilecek birkac buyuk market oldugu gibi, bizdekilere benzer balik pazari, ufak bakkal dukkanlari, kasap vb. mevcut. Burada et fiyatlari Azor'daki kadar ucuz degil, ama sebze meyve, balik fiyatlari bize gayet uygun geldi.

Isa ile Massimo, birkac yildir Tarifa'da yasadiklari icin sokakta sik sik birileriyle selamlasiyorlar, kucuk yerlerin guzelligi bu, bir sure sonra mahallede gibi hissediyorsun kendini. Beni internet cafenin oldugu sokaga goturuyorlar, pek cok cafenin oldugu bir yer, ama internet cafe oldukca buyuk olmasina ragmen tiklim tiklim dolu, bir sure bekledikten sonra isimi halledebiliyorum.

Ayni sokaktaki cafelerden birinde icilen bir kahveden sonra, biraz yiyecek alisverisi yapip kiyiya donuyoruz. Walkie talkie'den cagrimiza cevap alamasak da, ilkel yontemler teknolojiden daha cok ise yariyor, Massimo islik calarak Kaptan'in dikkatini cekmeyi basariyor. Tekneye dondukten sonra kumsalda denize giren insanlara ozeniyorum, butun yaz denizde gecti ve ben daha bismillah ayagimi suya sokmadim. Buyuk bir hevesle merdivenden inmeye basliyorum, ama su, su degil buzzzz!! En iyisi Akdeniz'de denemek, okyanusta yuzulur mu hic, ayaklarimi suya soktum yeter, aninda geri cikiyorum:)

5 Agustos'ta levante kuvvetini kaybedince eski demir yerimize geri donmek istiyoruz. Artik hazirliklarimizi tamamlayip, ilk uygun zamanda yola koyulmaliyiz. Yapilacak isler belli: yakit, su, yiyecek alinacak. Manta da o gun gidip su ikmali yapacak, onlar yolu yordami bildiklerinden, peslerine takildik, limanda onlara aborda olarak tanklarimizi doldurmanin daha kolay olacagini dusunduk. Cunku rihtim buyuk balikci ve gezi teknelerinin konuslandigi bir yer. Suyun en yuksek oldugu zaman bile rihtim sudan 2 metre yuksekte . Bir de sular cekildiginde bu mesafe 3 metreye kadar cikabiliyor. Bizimkilerin soylemesine gore, burasi belediye rihtimi olmasina ragmen, balikci ve gezi tekneleri sanki kendilerine tahsis edilmis gibi bir havaya girip, oraya yatlari, teknelerin yanasmasindan hoslanmiyorlar, bu yuzden suyun valfini sokup goturuyorlar. Rihtimda kalabalik etmemek icin Manta demir yerinden ayrildiktan sonra bir sure bekledik, amacimiz onlarin isi bitsin biz o zaman limana varalim. Ama butun balikcilarin limandan cikip gittikleri bir saate denk gelmisiz, hepsi birden karsimizdan geldiler. Yarimadayi donmeye calisirken haldir huldur sagimizdan solumuzdan gecen balikcilarin arasindan biraz gerilerek ilerliyorduk ki, bir tane teknenin tam yol ustumuze dogru geldigini gorduk. Adamlar otopilota takmis, arkada aglariyla ugrasiyorlar, hic onlerine bakmiyorlar. Kaptan islikla bagirip cagirarak adamlara sesini duyurmaya calisti, bir yandan da teknenin yolundan kacmaya calisiyoruz. Neyse ki adam son anda farketti ve dumene kosup yonunu degistirdi, ne gamsizlik!(Tipik balikci davranisi)

Limana girdigimizda Manta'dakiler onlerindeki bosluga yanasmamizi isaret ettiler. Oysa bizim Kaptan rihtimdan ayrilirken bizi rihtima dogru ittirerek ayrilma manevrasini zorlastiracak olan levante kalintisiyla basa cikabilmek icin kicimizi ruzgara verip, demiri funda edip, pruvamizi rihtima dayamak dusuncesindeydi(bastan kara), ama el kol hareketleri son anda bizi bu kararimizdan vazgecirdi ve Manta'nin onunde iskele tarafimizdan rihtima aborda olduk. Rihtima cikmak, inmek bir macera. Bizimkilerin suyla isleri bitmis, uzattiklari hortumu alarak kicustundeki bidonlari doldurmaya basladik. Rihtima bir gezi teknesi yanasacagi icin Manta gitmek zorunda kaldi. Canavar rihtima yanasti, gercekten de 35-40 metre boyunda bir canavar. Pruvasi neredeyse havuzlugun ustune geliyordu. Onlar yolcularini almaya basladi, rihtimin ustu anababa gunu, bir harala gureledir gidiyor. Nereye bastiklarini da farketmiyorlar, surekli hortumun uzerine basiyorlar. Iclerinde duyarli olanlar da vardi, bize gunaydin diyenler de oldu. Gezi teknesine binenler tepemizden bakiyor, bir yandan da rihtimda ayakci gibi bir adam, bizi acele etmemiz icin bunaltiyor. Bu kosullar altinda sularimizi doldurduktan sonra bir an once rihtimdan avara olmak istiyoruz. Hatalar: Ruzgar jeneratorunu durdurmamak, bir. Kic tarafimizda bizimle koca teknenin pruvasi arasinda kalan dingiyi sancak tarafimiza almamak; iki.
Yapilacak islem: Once teknenin on koltuk halati henuz cozulmemisken, motoru calistirip ileri yol verecegiz, dumeni iskeleye cevirip, teknenin kicinin rihtimdan acilinca koltuk halatini tekneye alacagiz, tornistan yapip cikacagiz. Bu arada tekne rihtima dayanmasin diye mudahele edilecek. Hortum toplaniyor, Kaptan rihtimdan atletik(!) bir sekilde hoplayarak tekneye iniyor(bu atletiklik yuzunden uzun vadeli bir bel agrisina da yol acarak). Motoru calistirip dumeni iskeleye kiran Kaptan, benim tekneyi rihtimdan uzak tutmakta basarisiz oldugumu gorunce kosarak on tarafa geliyor, bana da dumene gecme komutu veriyor. Toparliyorken, vitesi geri takmami ve gaz vermemi soyluyor. Vitesi geri taktigimi saniyorum, bu arada hemen onumuzde bagli baska bir tekne var, ona carpmayalim derken panik diz boyu, meger vites geri takilamamis, ruzgar bizi rihtima dogru ittiriyor, arkamizdaki canavara dogru yaslanmaktan kurtulamiyoruz, dingi arada kalip saga sola surtunuyor, patlayacakmis gibi oluyor, calisir durumdaki ruzgar jeneratorunun pervanesi onlarin pruvasina carparak catirdiyor. Cok sansliyiz ki pervanenin parcalari kopup etrafa sacilmadi, teknenin basustunde durup alik alik asagida gelisen tiyatroyu seyreden yolculara zarar verebilirdi. Kaptanin cabalariyla gucbela rihtimdan avara oluyoruz, Kaptan Amerikalilarin el kol parmak hareketleri ve bol "f"li kelimeleri de cumlelerine serpistirirken ayriliyoruz, mendiregin arkasinda ilk gun demirledigimiz yere demirliyoruz. Dingiyi ve jeneratoru kontrol ettigimizde bir hasar olmadigini gorunce biraz olsun rahatliyoruz.
Ertesi gun yola cikmaya niyetliyiz, ruzgar artik bize engel degil. Isa ve Massimo ile Manta'nin guvertesinde kahve icerken, bir yandan da gelgit cizelgesini kontrol ediyoruz ve en uygun cikis saatini belirliyoruz. Cebelitarik'taki akinti cok kuvvetli oldugu icin, akinti yonunun bizim lehimize olacagi suyun yukselme saatlerini tercih etmemiz gerek. Ona gore son hazirliklar tamamlaniyor. Mazot bidonlarimizi benzinciden doldurup Massimo'nun Scooteri ile tasiyoruz. Marketti, manavdi, internetti derken son bir kez Tarifa'yi geziyoruz(hem de Azor'dan aldigim suresi dolmus vize ile, yasasin Schengen'e kazik attim:P) Artik Akdeniz'e giriyor olmanin rahatligi ile, 6 Agustos'ta sularin yukseldigi 1830 civari demir alacagiz.


Tarifa Kalesi'nin demir yerinden gorunusu



Mendiregin hemen arkasinda, Isla de Tarifa'nin yanibasinda demirde


Tarifa sokaklarinda



Balik pazari


Eski sehrin daracik sokaklari


Ana cadde uzerinde cafeler


Feribot iskelesi


Tarifa-Tanger feribotlari, arka planda tarihi kale



Demirde camasir gunu:)

Tuesday, October 27, 2009

12-31 Temmuz Better late than never! Cebelitarik'a dogru


Avrupa göründüüüü!!

12 Temmuz:
Pozisyon:
37.43.846N, 25.38.540W
Sabah erken kalkıp hazırlandık, dün George’un bahsettiği dükkanın açılmasını bekledik. Ama hiçbir şey almadan çıktık, fiyatlar hiç de uygun değildi(kullanılmış malzemeler olmasına rağmen).
Saat 0930’da marinadan halatlarımızı çözüyoruz, Ponta Delgada limanından çıkıyoruz. Liman dışına çıkar çıkmaz yelkenleri açıp motoru kapatıyoruz. Fazla gidemeden rüzgar kalıyor ve akıntı bizi adaya doğru sürüklemek isteyince yeniden motor çalıştırıp kıyıdan uzaklaşıyoruz.
2 saatlik bir seyir sonrası kıyıdan güvenli bir uzaklıkta olduğumuza karar verip yelkenleri, motoru kapatıyoruz. Dün gece saat 0200’a kadar marinadaki diskodan gelen müzik ve çığlıklar bizi uyutmadı. Rüzgârı beklerken biraz kestiriyoruz. Öğleden sonra yeniden yelken açma fırsatı bulduk. Akşam ve gece güzel yelken yaptık.

13 Temmuz:
Pozisyon: 37.00.919N, 24.51.487W
Rüzgar tam da gitmek istediğimiz Cebelitarık yönünden geliyor, oraya doğru gidemiyoruz, güçlü bir akıntı olduğu için doğu-kuzeydoğuda yapamıyoruz, ya direk kuzeye çıkmamız lazım-ki bize gereksiz- ya da güney-güneydoğu. Herhalde hep böyle esecek değil ya, birkaç gün böyle gidelim bakalım.. Artık yolu kolayladığımızı düşünüyoruz, şimdiye kadar 3000 mil yol yaptık, 960 mil elbette geçer.
Bu sefer kilerimiz tıklım tıklım taze sebze meyvelerle dolu, kuru gıdalar, bol ucuz şarap(Azorların üzüm bağları, şarapları da meşhur, 1.5 Euroya ne güzel şaraplar var), süt, envai çeşit içecek, bollll miktarda çikolata, aklınıza ne gelirse.
Yiyecekler güzel de rüzgâr berbat.
Bu arada bugün Kaptan’ın doğum günü olduğunu ikimiz de unutmuşuz(otomatik olarak intikamımı aldım:)

14 Temmuz:
Pozisyon
: 36.15.983N, 23.51.404W
Bu, sabah saatlerinde not aldığım pozisyon, sonrasında rotayı biraz kuzeye çeviriyoruz, ve saat 1430 da not aldığımda 36.31.253N, 23.47.782W olduğunu görüyorum. Bir türlü Cebelitarık’a yaklaşamıyoruz! Böyle bir güney bir kuzey gün bitiyor. Bu arada benim en önemli görevim radyodaki fax yayın saatlerini kaçırmadan okyanusla ilgili faxları almak, paranoyak bir şekilde kitaplara bakarak onları yorumlamak ve kaptanın başına ekşimek! Herb’ü buralarda duyamaz olduk, o yüzden başımızın çaresine bakmamız gerek. Ben raporlara göre en azından etrafımızda bir cephe var mı, bize doğru gelen bir şey var mı tahmin edebiliyorum.

15 Temmuz:
Pozisyon: 35.55.158N, 22.38.916W
Sabahın ilk saatlerinde rüzgâr kaldı, birkaç saat mola. 1000 gibi esmeye başladı, ama yine fazla güneye indik, telafi için yine kuzeye çevirdik rotayı. İn, çık derken öğleden sonra hava patladı. Apar topar yelkenleri indirdik, hava raporunda bir fırtına uyarısı yoktu ama beklenenden daha sert. Bu arada kaptan üzerinize afiyet hapşırmalarla soğuk algınlığı belirtileri göstermeye başladı. Okyanusta en korktuğumuz şey profesyonel yardım gerektiren hastalıklar, mesela apandisit patlaması, kalp krizi vs, bir de birinin bir yerinin kırılması, kesilmesi vb.. İlk yardım konularına da çalışmıştım, ‘inşallah başımıza gelmez’ dilekleriyle tabii. Kimsenin başına gelsin istemem. Basit bir grip bile bizi zorladı. Ben yelken açma kapama işiyle uğraşmayı istemediğim için(zaten tek kişinin yapması zor), kaptan da hasta olunca mecburi bir ‘oyalanma’ süreci yaşadık. Hava dersen burnumuzdan geliyor(kelimenin tam manasıyla teknenin burnundan esiyor). Kaptan bütün gün yelkeni bir aç bir kapa, bir küçült şeklinde sürekli efor sarfetti, hastalığın da giderek artması nedeniyle geceleyin çareyi heave-to yapmakta bulduk.

16 Temmuz:
Pozisyon
: 35.27.199N, 21.52.300W
Hava hala bir acaip. Rüzgar aynı yönden(ESE) esmeye devam ediyor, güney rotasından kurtulamıyoruz, kuzeye gitmeyi denedik olmadı, niyetimiz Madeira olsa kolaylıkla varacaktık herhalde, rüzgâr bizi tam o yöne götürüyor. Kaptan sürekli ilaçlarla, yorgan döşek yatıyor, ben bir şey yapamıyorum, durum vahim.

17 Temmuz:
Pozisyon:
35.16.354 N, 21.50.200W
Bütün gün heave-to pozisyonunda 2 mil hızla güney batıya sürüklendik, kaptan parmağını bile kımıldatamıyor, kımıldatsa da yapacak bir şey yok, akşam pozisyonu not alırken (35.11.543N, 22.26.332W) baktık 2 gün önce olduğumuz yere geri gitmişiz, hem de daha güneye inerek, yazık oldu zar zor geldiğimiz millereL

18 Temmuz:
Pozisyon bile yazmadık, rüzgar hiç şiddetini kaybetmeden aynı yönden esiyor, heave-to’dayız, kaptan yavaş yavaş toparlanıyor. Elimiz kolumuz bağlı oturuyoruz(yani yatıyoruz) zaman zaman keşke Sao Miguel’de uygun rüzgarları bekleseydik, bu kadar yorulmazdık, marinada oturuyor olurduk diye düşünüyoruz. Bu kadar ısrarla tam da burnumuzdan eseceğini nasıl tahmin edebilirdik ki! Birkaç gün eser geçer diye düşünmüştük. Elimizde bulunan siyah beyaz Pilot Chart of the North Atlantic incelemekten yıprandı, eskidi. Bu, haziran ayının rüzgar haritası ama temmuzda da çok farklı olmaz diye düşünüyoruz, sonuçta okyanusta belli rüzgarlar var, binlerce yıldır aynı şekilde esiyor olması gerek! Bu haritaya göre hakim rüzgarların kuzey-kuzey doğu olması gerek, ve doğu-güneydoğu çook çok az olmalı. Eh, her zaman teoriler gerçekle örtüşmeyebiliyor.

19 Temmuz:
Pozisyon:34.40.980N, 23.17.580W
Acaip güneybatıya sürüklendik. Sabah hava biraz sakinler gibi oldu. Kaptan da ayaklandı. Çok fazla güneye gittiğimiz için rotayı yeniden kuzeye çevirdik. GPS’ten bakınca kuş bakışı topu topu 215 mil gelmişiz gibi görünüyor, ne kadar zaman kaybı! Sao Miguel’in aşağısındaki Santa Maria adasına sadece 160 mil uzaktayız. Kaptan görümcemin bizden haber alamadığı için yeniden hastalanmasından korkuyor, yorulduk, bıktık, bari geri dönüp Santa Maria’da durum değerlendirmesi yapalım, telefonla haber verelim diye düşünüyor. Ben bir türlü ilerleyemediğimiz için çok geriliyorum, daralıyorum, surat asıyorun. Benim gerginliğim Kaptan’ı da geriyor haliyle, sanki gidemememiz onun suçuymuş gibi. Beni uçağa bindirip göndermeyi teklif ediyor, hayır demiyorum(nasıl olsa yapamaz). O adaya doğru yönümüzü çeviriyoruz. Biz bu kararla Santa Maria’ya doğru birkaç saatlik yelken seyri yapıyoruz.
Murphy yine kendini gösteriyor, Neptün’le anlaşıp bir hafta canımıza okuduktan sonra tam da biz geri dönmeye karar vermişken, rüzgar kuzeyli esmeye başlıyor. Hemen tremolamızı atarak burnumuzu (nihayet!) Portekiz’e doğru çevirip, iskele kontradan aldığımız rüzgarla, güzel bir geniş apaz seyri yapıyoruz.

20 Temmuz:
Pozisyon:
34.47.500N, 22.10.77W
Günler sonra ilk defa güzel bir gece geçirdik, fırtınada kaybettiğimiz milleri biraz geri kazanıyoruz. Kah uyu, kah uyan, radar alarm açık. İkimizin de uyukladığı anlardan birinde kocaman bir geminin bizi geçip gittiğini gördük. Denizde küçük olaylar bile eğlenceli olabiliyor, mesela yüzen objeler, sağda solda görünen deniz anaları, balıklar vs. Dünyada senden başka birilerinin daha var olduğunu anımsatan şeyler. Yüzen objeler bazen yanıltıcı olabiliyor, bugün bir kocaman bir balon usturmaça gördük, önce yüzen kocaman bir can salı zannettik, yanına gittiğimizde baktık işe yarar bir şey, üşenmeden sağından solundan geçip kancayla tekneye almayı başardık. Daha önce de Azor’a gelirken bir tane balon usturmaça bulmuştuk. Haaa kolay sanılmasın, kocaman tekneyle yüzen minik bir cismin yanında manevra yapmak, bir de kancaya takmak, ama eğlenceli vakit geçiriliyor, günün olayı oluyor. Kısa günün karı diye seviniyoruzJ

21 Temmuz:
Pozisyon:
34.51.442N, 21.18.470W
Rüzgar kaldı. Teknedeki tangır tungurtuyu önlemek için heave-todayız. Bütün gün bir o yana bir bu yana sallandık durduk. Neyse ki akşamüstü rüzgar çıktı, yelken bastık. Ama yine doğu-güneydoğudan, bizi rezil etti, bir kuzeye bir güneye mekik dokuyoruz sanki ve bir gram ilerleyemiyoruz! Azcık kuzeye çıkabilmek için yaptığımız maymunluklarda bu sefer de batıya gidiyoruz, iki arada bir derede kıvranıyoruz, aşağı tükürsen güney, yukarı tükürsen batı!!!!

22 Temmuz:
Pozisyon:35.17.302N, 20.56.790W
Nihayet güzel bir yelken günü. Biz galiba taktik hatası yapmışız, doğu rüzgarları varken çıkmamamız gerekirdi, uygun rüzgarda direk Portekiz’e doğru gidip ticaret rüzgarlarının kuzeyden gelen bölümünü yakalamalıydık. Portekiz kıyısından da direk güneye sıkıntısız inebilirdik…Eh insan öğreniyor. Böyle Cebelitarık’a doğru gitme amacıyla güney doğu yapmaya çalışınca aralarda kaldık.

23 Temmuz:
Pozisyon: 35.32.443N, 19.39.174
Rüzgarsız bir gün. Yine teknemizin çevresinde bizimle yolculuk eden balıklardan avladık. Önce bir tane yakaladık, küçük diye attık suya, sonra daha büyüğünü yakaladık, keyifli oldu, günler sonra güzel bir yemek. Güneşli güzel bir tatil günü gibiydi, tabii yelken için değilJ Bizim azimli kaptan yine motor çalıştırmamakta ısrarlı. Havanın güzelliğinden yararlanıp bu kez gönüllü olarak okyanusta yüzme hevesine kapılan kaptan, ancak yarı beline kadar inebildi merdivenden, su buz gibi, kös kös geri çıkarak beni kendine epeyce güldürdü.:)

24 Temmuz:
Pozisyon
: 35.46.929N, 19.08.273W
Gece çok hafif bir rüzgar çıktı, ama yelkeni şişirmeye yetmez, otopilotu da kapattık, bu kez ilk defa doğuya doğru sürüklendik(doğru yön!!). Sabah rüzgar canlanınca ana yelkeni de açıp güzel yol yapıyoruz. Böyle günler keyifli oluyor, ekmek ve fındıklı kek yaptık, bir de nefis patlıcan yemeği. Allah düdüklüyü icat edenden razı olsun, 5 dakikada hazır ediyor yemekleri.


25 Temmuz:
Pozisyon: 36.01.976N, 18.15.578W
Oh be, nihayet Cebelitarık’ın olduğu enleme çıkabildik. Akşama kadar güzel yelken yaptık. Akşam rüzgar kalınca kaptan sağolsun beni kırmadı, biraz motor çalıştırmaya karar verdik, zaman kazanalım istiyoruz, yola çıkalı 10 günü geçti, evdekiler merak etmeye başlarlar. 2 saat motor seyrinden sonra gürültüye daha fazla katlanamıyoruz, motoru durdurup rüzgarı bekliyoruz.

26 Temmuz:
Pozisyon:
36.38.516N,16.11.842W
Rüzgar doğru yönden esiyor, ama kaptanın deyimiyle ‘acı verecek kadar yavaş’. Böyle yavaş esmesi hoş olmuyor, teknede acaip gürültü çıkıyor. Yelken yaparken tekne bir tarafa yaslanıp gittiği için böyle sallan yuvarlan olmuyor genelde, ama rüzgar az(veya yok) bir de kocaman soluganlar varsa bir o yana bir bu yana sallanıyoruz, üstüne de her çeşit alet edevattan kendine göre bir ses çıkıyor, insanı uykusuz bırakan bir orkestra. Rüzgar olmayınca akülerin şarjı hızlı tükeniyor, özellikle buzdolabı bütün enerjiyi çekiyor. Kaptan 2 tane kocaman balık görmüş bugün, köpek balığı sanmış ama sanırım ton balığı gibi başka bir balık. Bizim ufak balıklar bir gayret yüzmeye devam ediyorlar tekneyle beraber. Yunuslar geldiğinde de çok akıllı davranıp neredeyse tekneye yapışıp gidiyorlar, çünkü yunuslar o kadar dibimize giremiyorlar.

Bu sabah elimde çay kupaları ile çok komik bir şekilde düştüm. İki elim dolu olduğu için tutunamıyordum, tekne biraz yalpalayınca bir anda adımım hesapladığım yere gitmedi, bende küt diye yere oturup kaldım, elimde de bardaklar, hala dökmemeye çalışıyorum. İnsan hakikaten böyle basit şeylerden bile yaralanabilir, bardakları tek tek götürmem ve elimin biriyle tutunmam lazımdı her koşulda.
Güne böyle başladık ama sonrasında güzel bir rüzgarla Cebelitarık’a doğru güzel yelken yapabildik. Gece rüzgar azaldı, ne olur ne olmaz diye ana yelkene bir camadan vurduk(Ben bu konuda çok ısrarlıyım, havanın ani değişimlerinde gecenin karanlığında ana yelken üzerinde bir işlem yapmaya çalışmak çok zor, biri feneri tutacak, iskotayı ve bumbayı ayarlayacak, öteki direkte küçült, kapat vs, hiç kolay olmuyor-tecrübelerimizden biliyoruz:))En az riskle yolculuk etmek bizim için ilk sırada geliyor.

27 Temmuz:
Pozisyon:
36.21.594N, 14.45.100W
Gece boyu rüzgar döndü durdu. Gün boyu güzel yol yaptık. Her gün hava faxını alıp, endişelenecek bir şeyler bulmaya devam ediyorum. Beni bir süre oyalıyor, ama bu kadar çok konsantre olmama kaptan biraz kızıyor. Birkaç gündür yaklaşan soğuk cepheler var, yarınki hava haritasında iki soğuk cephe arasında kalacağımızı görüyorum, sert havalar göreceğiz demek ki, ama DediğimDedikKaptan benim fazla endişeli ve malzemeci olduğumu söylüyor. Adım çıktı malzemecibaşına! Bakalım ak-kara yarın belli olur..

28 Temmuz:
Pozisyon: 36.26.353N, 12.50.433W
Dün gece hava bozmaya başladı. Yelkene zaten bir camadan vuruluydu, havuzluğun köşesine oturup suratımı asınca kaptan ikinci camadanı da vurmak zorunda kaldıJ Böyle durumlarda işe yarayan bir taktik, teknede iki kişi olunca birinin surat asması hiç çekilmez oluyor. Bizim Kaptan da az inatçı değildir ha, otopilot bir sağa bir sola kaçan tekneyi tutmaya çalışmaktan ısınmasaydı benim daha uzun bir süre asık suratla oturmam gerekebilirdiJ Bu hava raporlarını almak iyi oldu diyorum ama öte yandan bana gerçekten çok malzeme çıkıyor, fırtına ha geldi gelecek diye endişeden mide ağrısı çekiyorum zaman zaman. Bermuda’ya gelirken yediğimiz fırtınalar bunlardan kat be kat fazla idi, ama o zaman pek bir şey anlamıyor, ‘bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete’ fikriyle gık diyemiyordum, sadece ilk uçakla Türkiye’ye dönmeyi düşünüyordumJ Yattığım yerden korkuyla pencereden bakarken gördüğüm üzerimize doğru gelen kocaman dağlar hala gözümün önünde, kafamı korkuyla batteniyenin altına sokup, güüüüm diye bir sesle dalga bordamızda kırılırken kaptana içimden bildiğim bütün küfürleri az saymadım. Fırtınada teknenin içinde olmak gerçekten tarifi kolay bir şey değil. Bir dergide bir yazı okumuştuk: İnsan iki yerde Tanrı’ya inanmıyorum diyemez; biri dişçi koltuğunda, öteki de açık denizde fırtınada. Yalan değil:) Bermuda’ya giderken atlattığımız fırtınaların birinde salonda karşılıklı yattığımız yerden (seyir sırasında ön kamarayı kullanmıyoruz, salondaki yataklar daha uygun, hem bir gözü dışarıda olabiliyor insanın, hem de havuzluktaki kişi çağırsa duyabiliyor) kah üstümüzden gelen, kah bir sağdan bir soldan bizi yumruklayan dalgaları sayarken (üstelik yattığın yerde bile sürekli tutunacaksın, tam anlamıyla sertçe sallanan bir beşik gibi), gelen bir dalga tam da kaptanın yattığı sancak bordadan güüüüm diye yumruk sallayınca, kaptan anam diyemeden hemen yanı başındaki kapalı masaya öyle bir savrularak çenesini vurdu ki, çenesinin altında minik bir yarık açıldı, siz tahmin edin şiddetini!

Gündüz camadanlı yelkenle oldukça hızlı yol yapıyoruz, öğleden sonra dalgalar biraz küçülünce ana yelkeni birkaç saatliğine de olsa açabildik.

29 Temmuz:
Pozisyon: 36.15.757N, 10.58.390W
Geceleyin rüzgar kuvettli esti, genovayı da küçültmek zorunda kaldık. Buna rağmen güzel yol geldik. Her tarafta pamuk helva gibi bulutlar. Dalgalar giderek büyüyor. Bir ara heave-to yapmak zorunda kaldık, ama minicik genovayla ve iki camadanlı ana yelkenle sallana sallana yola devam ediyoruz. Cebelitarık’a yaklaştıkça gemi trafiği artmaya başladı.
Bu rüzgarlar herhalde ticaret rüzgarlarının devamı(Portuguese trade winds), kuzeyden güneye esiyor, ama her zaman böyle sert mi esiyor acaba??

30 Temmuz:
Pozisyon:36.03.676N, 09.20.273W
Rüzgar hız kesmeden esiyor, dalgalar kocaman.Gündüz yalpalaya yalpalaya yol aldıktan sonra akşamüstü her şeyi kapattık, minicik genovayla devam. Heave-to yapmaya çalışırken bir anda gelen bir dalga bizi aniden yan yatırdı, küpeştenin sulara değdiğini görünce çığlığı bastım. Kaptan dümende düşmeden durabildi, ama dalganın üzerimize boşalttığı suyla sırılsıklam oldu. Rüzgarın kuvvetinden tekne heave-to’da bile duramıyor, biz de minicik genovayla yola devam ediyoruz. Hava berbat, koca koca dalgalar sağdan soldan yumruk atıyor yine. Geçenlerde bir kitapta kırılan dalgaların tehlikeli olduğunu okumam hiç iyi olmadı, şimdi sürekli gözüm üstlerinde, kırılıyor mu kırılmıyor mu, sakata gelmeyelim?

31 Temmuz:
Pozisyon: 36.02.644N, 07.39.331W
Fırtına yavaşladı, güzel güzel gidiyoruz. Bizim kaptan dün, gecenin bir yarısı camadanlı yelkeni açacağım diye tutturdu, hiç açtırır mıyım, yapıştım paçalarına, engel oldum. Hiç gece gece ana yelken açılır mı? Akıl var mantık var….(... korkusu da var:P)

Bugünkü ‘zihni sinir procemiz’ İspanya bayrağı yapmak. Açıklayayım: Bu bayraklar Amerika’da acaip pahalı satılıyor, benim de aklıma gelmemiş Türkiye’den giderken almak veya kumaştan dikmek. Başka zaman olmadık şeylere para harcanır ama bazen böyle basit bir şeyde ekonomi yapası gelir insanınJ Bir de Akdeniz’de nereye uğrayıp uğramayacağımız belli değil, o yüzden Azorlar’dan biraz kumaş ve spray boyalar aldık, sanırım Sadun Boro ve eşi Oda’nın da buna benzer bir şekilde bayraklarını yaptıklarını okumuştuk. Nereye gidersek oranın bayrağını yapacağız idareten, zaten başka yerlerde bizim Türkler kadar bayrağa önem vermiyorlar. Adamlar kağıttan bile yapıp asıyor(Bizimkiler bayrak solgun olursa değiştirmeni istiyorlar) Neyse, elimizde kocaman bir kumaş (bulabildiğimiz tek renk kumaş kalın bir mutfak peçetesiydi), aklımıza gelmedi eski bir çarşaf vs ince birşeyden yapmak. Kaptan elinde spray boya, sıkıyor da sıkıyor ama kumaş o kadar kalın ki boyanana kadar nerdeyse bir kutu boya bitiyor. Koku dersen insanı öldürebilir, rüzgarda yapmak zor, boya kumaştan başka heryere uçuyor, havuzlukta sprayhoodun korumasında zehirlenmemeye çalışarak İspanya bayrağı boyanıyor. Kuruması için vardavelaya asıyoruz. Artık rahatlıkla İspanya kıyılarına gidebiliriz:)

Cebelitarık'a yaklaşınca, nerede duracağımıza karar vermekte zorlanıyoruz, Kaptan’a kalsa hiç durmadan devam edip boğazı geçecek. Ama navigator benim, ben ne dersem o olur:)
şaka bir yana, okuduğumuz yazılarda ve klavuzlarda boğazı geçerken akıntı saatleri ve rüzgarın uygun olması gerektiği vurgulanıyor. En iyisi boğaz girişindeki Tarifa kentinde demirleyelim, sonrasında havaya göre karar veririz diyerek hedefimizi belirliyoruz.
Gece yarı uyuklayarak geçiyor, vızır vızır gemi trafiğinde her an tetikteyiz.

1 Ağustos:
Pozisyon: 36.01.243N, 06.00.709W
Kara göründü !! Telefonlar çekmeye başladı, evdekilerle haberleştik, herkes iyi. Tarifa'ya yöneldiğimiz sırada, geçen gemilerden biri dikkatimizi çekiyor. Kaptan, geminin tipinden Türk gemisi olabilir diye tahmin ediyor, dürbünle bakınca isminin Atasoylar olduğunu görüp VHF’ten Türkçe çağrı yapıyor. Geminin kaptanıyla bir süre sohbet ediyoruz, bize ‘Hoşgeldiniz’ diyince kendimizi Türkiye’ye gelmiş gibi hissediyoruz.
Boğaza yaklaşırken, Kaptan’ın gözü derinlikölçerde. 490 feet, 480, 450, ….290, hoop sancak alabanda, neymiş, çok hızla azalıyormuş derinlik, mutlaka tehlikeli bir şey var buralarda! Eh be adam, 290 feet yani 90 metreye yakın derinlik, ne olabilir ki! Onun paranoyası da karaya oturmak, koskoca Cebelitarık Boğazı bile yeterince derin değil! Ee Florida’da yaşadıklarımızdan sonra normal..
Tarifa’ya yaklaşıyoruz, ama burada gümrük vs var mı bilmiyoruz, Maxsea’de fazla detay yok, Manfred’in kitabından aldığımız krokiye göre limana giriyoruz, dikkatlice bakmamıza rağmen gümrüğe benzer bir yer göremiyoruz, daha çok balıkçıların olduğu, aynı zamanda Tanca-Tarifa arasında işleyen feribotların kalkış limanı burası. Rıhtım çok yüksek, kocaman balıkçı tekneleri heryeri işgal etmiş, bağlanmaya müsait bir yer göremeyince tekrar dışarı çıkıyoruz. Limanın hemen dış tarafında iki teknenin demirde olduklarını görüp, biz de oraya demir atıyoruz (36.00.376N, 05.36.398W). Sarı bayrağımız gurcatada sallanmakta, İspanya bayrağımız ise kolalı gibi sert, dimdik duruyor, hiç kımıldamıyor :). Yandaki teknedeki İngilizcesi hayli kıt Polonyalı el kol işaretleriyle sarı bayrağı indirip cebimize koymamızı söylüyor. Anlaşılan buralarda popüler bir yöntem, hemen uyguluyoruz, sarı bayrak iniyor, Kaptan etrafa bakıp hiç bir şey olmamış gibi ıslık çalıyor:)
Oh be koskoca Atlantik Okyanusu’nu arkamızda bıraktık. Bizim balıkların kafası karıştı, grup halinde bir sağabir sola kaçışıyorlar, en sonunda bizi terk ederek demirdeki katamarana doğru gittiler. Balıklar da biliyor ağzının tadını!

Sunday, October 25, 2009

7-12 Temmuz Sao Miguel Adasi

Horta günleri bizim için gerçekten dinlendirici oldu. Bol bol internete bağlanıp kızımla konuşabildim, herkesle haberleştik, resimler yolladık. Kızım da Google Earth’ten olduğumuz yeri takip ediyor, internetten Horta resimlerine bakıyor. Tabii ne zaman Akdeniz’e geleceğimizi soruyor. Çocuk ne bilsin, sanıyor ki Akdeniz’e geldik mi aha şurası iki adım yer, hemen eve geleceğiz:) Denizde en kötü şey zaman baskısı herhalde, insanın bir yere yetişmesi gerekiyor gibi hissetmesi ve geç kalmışlık duygusu fazladan gerginlik kaynağı.

Faial’da adanın diğer taraflarına gidip gezemedik, ama belediye otobüsüyle gezilebiliyor istenirse. Her yerde balina izleme turları satan ofisler var. Meğerse Azorlar balinaların çok sevdikleri bir yermiş. Eskiden balina avlama tekneleri filan meşhurmuş, tabii doğanın canına okumuşlar, şimdi artık yasak, sadece izlemeye gidilebiliyor. Bir sürü sürat motoruna doluşan can yelekli insanlar uçarcasına bir noktaya doğru gidip bakıp geliyorlar. Adalarda scrimshaw denilen balina dişi üzerine resim yapma sanatı da meşhur, aynı zamanda çok da pahalı.
Adada havaalanı var, Avrupa’dan düzenli uçuşlar bulunabilir. Tourism Information ofisinden aldığımız broşürleri inceleyip diğer adaların şahane resimlerini görünce, Horta için bu kadar yeter deyip, bir an önce Sao Miguel adasına kendimizi atmak istiyoruz. Çok güzel resimler koymuşlar, yemyeşil krater gölleri, termal sular, kuyu kebabı gibi yere gömülüp pişirilen etler vs. Internetten aratılırsa (Horta, Sao Miguel, Azores) güzel resimler görülebilir, biz burada fazla resim ekleyemedik.
Bu arada yola çıkmadan Manfred’in Jimmy Cornell kitabından Cebelitarık geçişi ile ilgili sayfaların resimlerini çektik, rota bilgilerini derledik. Horta’da tekne ile ilgili yedek parçalar satan bir dükkan var, Bermuda’da malzeme bulmakta sıkıntı çekince, bu küçücük yerde böyle çok çeşitli ve zor bulunur ıvır zıvır parçalar olması sevindirmişti bizi, aklınıza gelebilecek binbir çeşit malzeme var, otopilot için 2 yedek kayış ve birkaç ufak tefek şey almayı ihmal etmedik. Harita, bilgiler, hava faksı tamam, artık tecrübeli de olduk ya, Sao Miguel’de bir süre kalıp oradan Cebelitarık’a doğru dümen tutacağız.



Horta'dan Pico Adası ve volkan manzarası

6 Temmuz’da öğleden sonra 1430 gibi çıkış yapıyoruz. Faial’ın hemen karşısında Pico adası var, adada kocaman bir yanardağ, 2351 metre yüksekliğinde, en son 1963’te faaliyete geçmiş. Limandan çıkar çıkmaz ana yelkeni ve genovayı açıyoruz. İki ada arası tünel etkisi, iyi esiyor, oldukça hızlı yol alıyoruz. Ama çok uzun sürmüyor, akşam 1830 gibi adanın rüzgaraltına giriyoruz, rüzgar kalıyor. Gece rüzgar azcık ordan azcık buradan ama çok anlamsız esiyor.

7 Temmuz:
Pozisyon
: 38.10.031N, 28.10.332W
Pico adası hala iskele bordamızda, bir saat kadar motor çalıştırdıktan sonra boş veriyoruz. Aceleye gerek yok, rüzgar çıkınca gideriz. Nitekim, adayı biraz kurtarınca öğleden sonra rüzgar biraz daha güzelleşiyor. Tıngır mıngır yola devam. Gece rüzgar yine kalıyor, biz de yelkenleri indirip bir güzel uyku çekiyoruz(tek göz açık tilki uykusu)

8 Temmuz:
Pozisyon: 38.06.255N, 27.32.950W
Sabaha karşı rüzgar yelken açmaya müsait oluyor, bütün gün çok güzel yelken yapıyoruz.
Gece 21.40 Sao Miguel’in fener ışıkları görünüyor, ama biz gece gece limana varmak istemediğimiz için ana yelkeni kapatıp, genovayı da küçültüp yavaşlıyoruz.

9 Temmuz:
Pozisyon:
37.40.921N, 26.09.054W
Nedense bir türlü hız işini ayarlayamadıkJ Gece varmayalım, kıyıya da yakın olmayalım diye yelkeni kapattık, ama fazla yavaşlamışız, öğleye doğru 10.30 gibi ancak varabildik limana. Liman girişinde biraz gerildik, optimistlere kurs varmış, ama tam limanın ağzında çalışıyorlar, teknesini kontrol edemeyen çocuklardan biri bize doğru gelerek(bu arada kaptan tam yol tornistan yaparak durdu) iskele baş omuzluğumdan bize hafifçe dokundu, benim yüreğim ağzıma geldi tabii, çocuğa bir şey olacak diye, ama o birkaç kere ‘sorry sorry’ diyip utanmış ve suçlu bir suratla toparlanıp uzaklaştı. Sanki kursu yapacak başka yer yok gibi, teknelerin girip çıktığı işlek bir limanda, 10 metre ötemizde mendireğin kayaları, hiç mantıklı gelmedi bize. Marina ofisinin olduğu rıhtıma bağlandıktan sonra, optimistçi minikleri izlerken, arkasında iki çocuk olan ve hızla gelen bir jet ski, optimistçilere eşlik eden güvenlik botuna doğru geldi, botun çok yakınında ani bir dönüşle onlara bolca su sıçrattı, kakara kikiri gülmeler ve çığlıklardan bunların arkadaş olduklarını çıkardık. Bizim Amerikalı kaptan bu olayı çok emniyetsiz, gereksiz ve tehlikeli buldu, marina ofisine girerken ‘Türkiye’ye gelmiş gibi olduk’ diyerek epeyce söylendi.
Sao Miguel’in Ponta Delgada limanına girerken ki izlenimlerimiz maalesef Horta gibi olumlu olmadı, çok ticari görünüyor. Burası Azor adalarının en büyüğü ve nüfus yoğunluğunun en çok olduğu yer. Daha detaylı bilgiler ve resimler şu adreste var: http://www.destinazores.com/en/index.php?region_id=1

Sao Miguel’de de giriş işlemlerimiz kolay ve beklemeden hallediliyor. Gümrük ve polis marina ofisinin olduğu binada. Bizdeki gibi sıhhiyeye gitmek vs gereksiz bürokrasi ile uğraşılmıyor, adamlar son derece kibar ve işlerinin ehli. Sorduğun bir sorunun kesinlikle mantıklı bir cevabı bulunuyor (İster istemez insan devletimin memurunu düşünüyor!). Bize marinanın yeni açılan bölümünde yer verdiler, eski marinanın güneybatısında olan yeni bölüm, google'daki görüntüler eski olduğu için boş görünüyor. Yerimize bağlandıktan bir süre sonra gelen yaşlı Fransız kaptan bizi epey güldürdü. 36 foot teknesiyle aynı araba sürüyormuş edasıyla hızlı bir şekilde geldi, keskin bir dönüşle yanımızdaki pontona girip, karısının çığlıkları eşliğinde yine oldukça hızlı bir şekilde teknenin başını jettye büyük bir gürültüyle vurdu ve durdu. O zaman neden teknelerinin her tarafında(burun dahil) pek çok usturmaça olduğunu anladık:)
O günlerde marinanın yeni bölümünün resmi açılışıymış, orada kaldığımız sürede akşamları eğlenceler düzenlendi, gece 2-3lere kadar kulağımızın dibinde bangır bangır müzikler çalındı. İllallah ettik yani:) Bir de dini açıdan önemli bir günleri varmış galiba, şehrin göbeğindeki meydanda kocaman bir kral tacı, ışıklı filan(İsa’nın tacı), süslemeler, ışıklar. Biraz parti havası vardı yani. Zaten Azorlar turizm amaçlı olarak da böyle etkinlikler düzenliyorlar, özel kıyafetlerle resmi geçitler vs. Bu dini seremoniler için uçakla taaa nerelerden geliyormuş insanlar.
Yeni marina fazla dolu değildi, acaip kuş istilasında bir yer, nasıl mücadele ederler bilmem, boş pontonlarda binlerce kuş oturuyor akşamları, her yer kuş pisliği. Ama güzel inşa edilmiş, hakkını yememek lazım.
Marinada yerimize bağlandıktan sonra adet olduğu üzere hemen kendimize bir market aradık. Burası büyükşehir olduğu için manav market bol. Bir markette gezerken benden biraz uzakta olan kaptana ‘bu tarafa gelmiyor musun’ diye seslenmiştim. O sırada baktım 2 kişi bana bakıyor, sonra yanıma geldiler, gayet çekingen bir şekilde ‘Afedersiniz siz Türkçe mi konuşuyor musunuz’ dediler. Ben de(‘Aaa adam ne güzel Türkçe konuştu diye düşünüp) evet Türkçe biliyorum diye yavaş ve anlaşılır bir şekilde tane tane cevap verdim:) Nerden bileyim Türk olduklarını! Bir yerden çat pat Türkçe öğrenmiş Portekizliler sanmıştım:) Meğerse limanda gördüğümüz ve Türk gemisi olabileceğinden şüphelendiğimiz(hatta gidip soracaktık daha sonra) Panama bayraklı ELA gemisinin Kaptanı Alper ve Çarkçıbaşı Abdullah imiş, tanıştık, memleketten o kadar uzakta Türklerle karşılaşmak sanki akrabalarımızı görmüş gibi bizi sevindirdi(abartmıyorum). Bizi gemiye davet ettiler, ertesi gün uğrama sözü verip ayrıldık.

10 Temmuz: Yine alışverişe gittik, burada gayet modern ve büyük bir alışveriş merkezi varmış, oraya gittik. Her şey bulunuyor, fiyatlar da makul. Öğleyin Ela gemisini ziyarete gittik, ufak tonajlı bir gemi, bize çok misafirperver davrandılar, cesaretimiz için tebrik ettiler. Maceralarımızı paylaşıp Akdeniz için biraz fikir alışverişi yaparken, geminin yüklemesi tamamlandı, vedalaşıp ayrıldık, palamarları çözerlerken el salladık. Ayrılırken zorla elimize tutuşturdukları poşetten sucuk, turşu, Türk kahvesi gibi şeyler ve iki karton sigara çıktı(sigara kullanmadığımız halde daha önce lafı geçtiği için, yol üzerinde Tunus’a uğrarsak görevlilere rüşvet vermemiz gerekebilir diye düşünmüşler).

11 Temmuz: Adada gezmek istiyoruz, yine bir turizm bürosuna gidip bilgi aldık. Burada her yere belediye otobüsleri ile ulaşmak mümkün. Hem tur atmış oluruz, hem de resimlerde görülen enfes manzaralı krater gölünü görelim diye otobüsle gideceğiz. Otobüslerin kalktığı yer limanın çok yakınında, turizm bürosundan aldığımız bilgiyle bineceğimiz otobüsü buluyoruz ve adanın kuzeyindeki yerleşim merkezi Ribeira Grande’ye doğru yola çıkıyoruz. Ada gerçekten çok yeşil ve güzel, heryerde yemyeşil uzanan tarlalar, inekler, atlar, otantik evler, hoşumuza gidiyor. Krater gölünün olduğu yere yaklaştğımıza karar verince otobüsten iniyoruz, ama göllerin olduğu yere gitmek için çok yürümemiz gerektiğini fark edip, zamanımız da az olduğu için Ribeira Grande’nin sokaklarında gezmeyi tercih ediyoruz. Denize doğru inen bir yol bulunca biraz resim çekmek için kumsala inmek istiyoruz. Ama gördüğümüz manzara bizi şok ediyor. Sokak bittikten sonra patika bir yoldan, gecekondu gibi evlerin arasından geçerekten, lağımlı dereden sakınarak kumsala iniyoruz. Çok rüzgarlı olan adanın bu yüzü hiç hoş görünmüyor. Dev dalgalar sürekli kumsalı ve kayalıkları dövüyor, havalanan kum ve su zerrecikleri bir sis bulutu gibi sahilin üstünde. Burası adanın çöplüğü sanki. Bu kadar pis olduğu halde güneşlenmeye çalışan birkaç genç var. Biz fotoğraf çekerken uzaylıymışız gibi bakıyorlar. Orada fazla kalmayıp sokaklara doğru çıkıyoruz, biraz gezindikten sonra otobüs durağına kendimizi atıp Ponta Delgada’ya dönüyoruz.
Bu hayal kırıklığından sonra daha fazla orada kalmak istemiyoruz, bir an önce hazırlıklarımızı tamamlayıp Cebelitarık’a doğru yelken açmayı istiyoruz. Akşam pek de yakın olmayan markete birkaç sefer yapıp, ayaklarımıza kara sular inse de eksiklerimiz tamamlıyoruz. Yakınlardaki bir cafede internetten hava durumuna bakıyoruz, birkaç gün doğu rüzgarları gösteriyor, ama fırtına yok, biz de o birkaç günü zigzag yaparak atlatır, rüzgar düzelince de tıngır mıngır gideriz diye düşünüyoruz.
Marinayla hesabımızı kesip ertesi güne yola çıkmaya niyetleniyoruz. Bu sırada köpeğiyle yürüyen George ile tanışıyoruz, Azor’a has bir tür olan Pablo beni korkutuyor, ama Kaptan’ın arası köpeklerle iyidir, Pablo ile hemen samimi oluyor. George’la biraz muhabbet edince, marina kompleksinde tekne parçaları satan(kullanılmışlar da varmış) bir dükkandan bahsediyor, bizim rüzgar dümenimiz olmadığını görünce orada çıkma rüzgar dümeni olduğunu söylüyor. Yola hazırlık sırasında rüzgar dümeni alıp almamak konusunda düşünmüş, sonradan sadece Atlantik geçmek için o paraya değmediğine karar vermiştik. Çünkü bir kere Türkiye’ye vardık mı, öyle uzak yerlere gitmeyip günlük yelkene çıkmayı planlıyorduk, otopilot da bu iş için biçilmiş kaftan(bir tane de yedek otopilotumuz var, kutusunda sıfır). Kaptan yine de bir uğramak ve bakmak istiyor, belki fiyatı uygunsa alabiliriz. Atlattığımız fırtınalarda otopilot tekneyi tutamadığı için çoğuz zaman heave-to yapmak zorunda kalmıştık, rüzgar dümeni böyle havalarda verimli çalışıyormuş. Marinadan da hesabımızı kesmiştik, sabah dükkana uğrayıp, sonra yola çıkma niyetiyle yatıyoruz. Önümüzde 960 mile yakın yeni bir etap var.







Ponta Delgada'da lüx markalarıyla modern bir alışveriş merkezi, eski bir balina avlama teknesini süsü yapmışlar. Varsa yoksa balina!





Kaptan Pablo ile çok çabuk samimi oluyor:)


Ponta Delgada sokakları


Gemi rıhtımından marinanın görünüşü


Gemilerin olduğu yerden marinaya doğru bakış


Ela gemisine ziyaret, Kaptan çarkçıbaşı ile sohbette


Limanda bulunan S.Bras Kalesi


S.Bras Kalesi'ndeki asker büyük bir ciddiyetle nöbet tutuyor


Marina açılışını ve eğlenceleri duyuran afiş

Dini tören için meydana taşınan taç

Marinanın yeni bölümü, görünen yuvarlak topun içinde sinema ve müzik yayını yapıldı


Kaptan modern alışveriş merkezinde, burada herşeyde balina teması var, balina resmi, teknesi kuyruğu vs.


Nefis meyveler aldığımız manav

Başka bir sokak, her sokakta farklı bir dizayn

Yine bir sokak:)


İkinci Kaptan Portekizli kızlara özeniyor:P


Tipik sokak görüntüsü

Friday, October 23, 2009

1-6 Temmuz Horta'ya karışık bol resimli anlatı


Kaptan bu demirden bizim tekneye de yaptırmak istiyor:)



Marinadan Horta'ya bakış



İkinci Kaptan Marina önünde



Adımızı duvarlara yazmadan gitmek olmaz:)



Kaptan bizden önce buradan geçen Türklerin logolarını yeniden boyamakta.

Biz Horta’yı çok sevdik. Bermuda’da yaşadığımız hayal kırıklığından sonra, hele 29 gün kara yüzü görmeden geçen günlerden sonra ilaç gibi geldi. Azor adaları Portekiz’e ait. Bu Portekiz’liler zamanında ne biçim sömürgecilermiş, elleri kolları her bi yana uzanmış, ne kadar güzel yer, maddi kaynak varsa sömürmüşler, elmas, altın vs bulamadıklarını vergiye tabii tutmuşlar, milletin canına okumuşlar. Yolculukta okuduğum Jose Saramago’nun Manastır Güncesi kitabında o zamanları eğlenceli bir dille anlatıyor. Uzatmayayım, sömürmüşler zamanında ama şimdiki yönetim gerçekten güzel bakıyor adalara. Horta belediyesi çok çalışkan, sokaklar tertemiz, liman çevrsinde kıyı boyunca belli noktalarda bedava wi-fi bağlantısı sağlamışlar. Adanın toprakları acaip verimli, yağış sıkıntısı da yok, o yüzden heryer yemyeşil. Bir tane göze batacak çirkin bina görmedik, çoğu eski binalar, yenileri de aynı şekilde inşa edilmiş, renkli, göze hoş geliyor. Dar sokaklar çoğunlukla kaldırım taşı döşeli.


Horta’da büyükçe bir market var(Modelo). Pek çok tarım ürünü yetişiyor, çok bereketli bir toprağı var, markette ayrıca İspanya veya Portekiz’den (anavatan diyorlar) gelen ürünler ve adalardan gelen yöresel ve çoook lezzetli meyve sebze, peynir, şarap vs bulunuyor. Buradan aldığımız sebze ve meyvelerin, özellikle domateslerin ve kavuların tadı hala damağımızda. Azor’un inekleri de meşhur, marina bekçisinin karısından 1 şişe süt almıştık deneme için, süt süt değil sanki kremaydı, hayatımızda öyle yoğurt yemediğimizi eklemek gerek. Yani Azorların taşı toprağı altın! Çeşmeden akan suyun tadı mineral su diye aldıklarımızdan daha lezzetli.

Kaldığımız sürece bol bol dinlendik, alışveriş yaptık. Marina tıklım tıklım dolu, ama fiyatlar uygun. Yakıt ve su bulunuyor. Marina’ya yakın yol üzerinde Peter’s Sport Cafe var, orada biraz dolar bozdurup euro aldık. Bankaları denemeye şansımız olmadı, sanırım biraz kur farkı vardır. Market yürüyüş mesafesinde, ama yol biraz yokuş. Sürüklenebilir pazar arabası(çanta) olmadığı için orta boy bir tekerlekli çantayla gittik her seferinde, ağır şeyleri buna koyup sürükledik. Bütün aramalarımıza rağmen bizim buralarda kolayca bulunan o pazar çantalarından bulamadık(teknede gerçekten lazım oluyor). İlk fırsatta edinmek lazım.
Liman görevlileri, bazı dükkanlarda çalışanlar gayet güzel İngilizce konuşuyor. İngilizce'nin işe yaramadığı durumlarda Kaptan'ın İtalyancası ile benim İspanyolca'yı karıştırıp, anlaşmaya çalışıyoruz. Eee ne de olsa benzer diller ya, elbette bir kelime tutar! Ama sonunda bu yöntem pek işe yaramıyor. Çünkü yazılışta çok benzemesine rağmen(alışveriş yaparken etiketleri okuyunca anlayabiliyorduk), telaffuz çok farklı, bir kelime bile anlayamıyoruz. Eğlenceli bir varsayımla iletişim çabalarımızı şimdilik bir kenara bırakıyoruz: Bizce bu Portekizce İspanyolcayı doğru dürüst konuşamayan ve ve kelimeleri tuhaf tuhaf telaffuz eden kekeme bir İspanyol'un marifeti :)


Marinada bulunan cafe, duş ve çamaşır yıkama yerleri, arkada Horta manzarasıyla beraber.
MAT10 teknesinin logosu...Ayrıca başka Türk denizcilerden TAY(Merdinler), Cumhur-Handan Gökova ve PIA teknesinin logosuna rastladık. Ne kadar az sayıda tekne değil mi:(

Horta'da belediye gerçekten çok iyi çalışıyor. Burası kocaman ve yepyeni kitaplarla dolu bir kütüphane. Bedava internet kullanabildiğimiz bir kaç bilgisayar da var. Horta'da internet konusunda sıkıntı çekmedik, birkaç internet cafe de var, fiyatlar daha uygun.


Horta sokakları eski binalar olduğu gibi korunmuş
Bolca bulunan kiliselerden biri
Horta sokakları genelde böyle daracık ve kaldırım taşlarıyla döşeli
Marinaya doğru uzanan yol boyunca belediyenin koyduğu 'hot spot'larda bedava wi-fi bağlantısı var.

Marinanın hemen yanındaki antik kale, volkanik taşlardan yapılma, çok iyi korunmuş


Marinadan genel görünüş

Marina duvarlarında ve zeminde 1 santimetrekare bile boş yer yok, her yer buraya uğrayan
denizcilerin bıraktıkları izlerle dolu
.
Duvarlardaki boyamalardan hoşumuza giden bir çalışma:)
Ne olursa olsun panik yok! :)

Horta'ya denizden bakış
Limana yaklaşırken genel görünüş

Bu arada Momo'dakilerle tanışıp teknemize davet ettik(http://www.sy-momo.de/wir/wireng.html) . 10 yıldır teknede yaşayıp, dünyayı dolaşıyorlar. Teknelerini ilk aldıkları zaman Türkiye'ye gelmişler, 2 yıl kadar Marmaris civarında kalmışlar, tekneyi elden geçirmişler. Sağolsunlar bize bedava MaxSea programı verdiler, ayrıca onlardan hava faksı alabilmek için bilgisayar ve SSB radyo alıcısından nasıl yararlanılacağını öğrendik. Aslında çok basitmiş ama bizim önceden bu konuda bir fikrimiz yoktu. Merak edenler için şu adreste bilgi var: http://www.jvcomm.de/index_e.html , bu programı bilgisayara kurup, iki ucu da kulaklık girişine uygun yapılmış bir kabloyla SSB alıcı radyonun kulaklık çıkışını PC'nin mikrofon girişine bağlıyoruz. Sonra tek yapılması gereken hangi bölgenin faxını istiyorsan ona göre hazırlanmış listeden bulup, saatinde belirtilen frekansı açmak ve sesin bilgisayarda görüntüye dönüşmesini izlemek. Şu teknoloji ne güzel şey:) Keşke daha önceden böyle birşeyden haberimiz olsaydı. Bakalım yolun geri kalanında yeni oyuncağım bana ne kadar endişelenecek malzeme çıkaracak:)
MaxSea de Cebelitarık ve Akdeniz'i geçerken çok işimize yarayacak.
Bir Alman'la daha tanıştık, bizi teknesinde spagetti yemeğe davet etti. Biz de biraz şakşuka götürdük, çok hoşuna gitti. Onlar genelde hep konserve etler vs yiyorlar. Makarnanın üzerinde konserveden(corned beef) yaptığı kıyma sosu bana ODTÜ kafeteryasındaki yiyemediğim etli yemekleri (ve bunlarla ilgili 2. Dünya savaşından kalma et stokları olduğu dedikodusunu) hatırlattı :) Eh, siz tahmin edin tadını. Ama akşamın en büyük gafı adam bize eşinin resmini gösterirken 'Hangisi eşiniz?' diye sormam oldu. Ne var bunda demeyin, gösterdiği resimde 2 kişi vardı, diğeri kendisiymiş!!!! Ama benim suçum değil, adam bana 30 yıl öncesinden uzun saçlı bir resim gösteriyor, üstelik de loş ışıkta! Manfred teknesini kendisi yapmış. Bu Almanlar ne acaip millet ya...Adamın teknesi tekne değil sanki tank. Kendisi kimyagermiş, tatil günleri ve boş zamanlarında hobi olarak inşa etmiş, emekliliğine kadar yavaş yavaş bitirmiş. Ama bütün malzemeler, en iyisi, en dayanıklısından, en en en....
Ona diğer Alman arkadaşlardan bahsettik, ama bu gavurlar birbirleriyle pek ilgilenmiyorlar. Oysa orda başka bir Türk teknesi olsa biz mutlaka tanışmak isterdik. Maalesef Akdeniz'de bile hiç Türk teknesi ile karşılaşmadık. Horta'dan bizden önce geçen Türklerin yaptığı logoların yıpranmış olanlarını boyadık. Kendi adımızı da marina duvarına parlak kırmızı Türk bayrağı eşliğinde yazmayı ihmal etmedik:)
Biraz da diğer adaları görmek için diye Horta'da daha fazla oyalanmadan 6 Temmuz'da yelken açmaya karar verdik. Taze yiyecek stoku yapmamiza gerek yok, cunku gitmeyi planladigimiz Sao Miguel adasi daha buyuk, orada fiyatlarin daha ucuz oldugunu soyledirler. Ama un, makarna gibi kuru gida stoklamayi ihmal etmedik.
6 Temmuz'da butun mazot ve su bidonlarimizi doldurup, ogleden sonra 1430 gibi yola ciktik.