Pages

Wednesday, October 7, 2009

9 Mayıs- Okyanusta ilk gün ve gece


Tam çıkışta




Okyanus pruvada! Şamandıralar arasından geçip çıkacağız.

Sabah erkenden uyanıp hazırlanıyoruz, geçiştirme bir kahvaltıyla, arkamızdan atlı kovalar gibi Fort Pierce Inlet’ten demiri toplayarak 2 mil ötemizdeki okyanusa doğru yola çıkıyoruz.. Bütün yerleştirme çabalarına rağmen teknenin üstü yedek su ve mazot bidonları ve bisikletle oldukça kalabalık. Dingiyi şimdilik arkadan çekmeye karar veriyoruz. Hava durumu hakkında bir önceki gün aldığımız 3 günlük tahmin dışında bir bilgi yok. Zaten kaptanın fikri: Fırtına geleceğini bilsen de fırtınadan daha hızlı kaçamazsın(teknenin hızı belli), okyanusta saklanacak bir yer yok, en kötüye hazırlıklı ol! Klasik navigasyon yöntemleri hakkında yüzeysel bir bilgimiz var(zaten sekstantımız bile yok), o yüzden GPS bizim için çok önemli. Yedek bir el GPS’i ayrıca laptopta yüklü 2 ayrı GPS’i ne olur ne olmaz diye yanımızda taşıyoruz. Okyanus geçişinde herkesin en önemsediği şey yaşamsal cihazların yedeklenmiş olması, teknede pek çoğu eski sahibinden kalma onlarca yedek parça var, kaptan da kendince önemli gördüğü pek çok tamir aletini, parçaları ben gelmeden stoklamıştı.

Sabah saatlerinde akıntı kanaldan okyanusa doğru, dalgalar da karşı yönden geldiği için okyanusun kanala bağlandığı yerde deniz yüzü çırpıntılı, girdaplı, kaptanın yüreği ağzına geliyor, ama pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diyip devam ediyoruz.Bir anda kendimizi beşik gibi sallanırken buluyoruz, aniden gelen sallantıyla beni daha bismillah okyanusa çıkar çıkmaz deniz tutuyor. Kaptan okyanusa girdikten ve her şeyin yolunda gittiğine emin olduktan sonra yelkenleri açıp motoru kapatıyor. Telefon henüz kapsama alanındayken bir yandan son bir kez merak eden arkadaşlarımızı bilgilendirelim diyoruz, çünkü önümüzde yaklaşık 10 gün süreceğini tahmin ettiğimiz yolculuk boyunca haberleşemeyeceğiz. Amerika’lı arkadaşlar ‘Emin misiniz, gerçekten gidiyor musunuz?!’ diyorlar, hala inanamayarak.

Kaptan bana logbooka pozisyonu, barometreyi vs yazmamı söylüyor ama o mide bulantısıyla bırak içeri girmek, içeri doğru bakmak bile durumu daha kötüleştiriyor. Barometreyi bir kez not almıştım ama onu da yanlış almışım zaten. Yani yazsam da faydası olmayacaktı. Büyük bir hevesle alıp okuduğum Amatör denizcilik el kitabında ‘aman barometre düşmesin, düşerse halin yaman’ yazıyordu ama ne kadar düşerse ne olur onlara hiiiç dikkat etmemiştim(ya da yazmıyordu!) Kaptanın barometre bilgisi ise: Barometre üzerinde ok ‘Fair’ yazan yerdeyse hava güzel, başka bir yerdeyse Allah kerim!

Yolculuğumuzun ilk uğrağı yaklaşık 900 mil uzaklıktaki Bermuda adası. GPS’teki pozisyona bakarak teknenin burnunu Bermuda’ya çevirip 4-5 knot hızla sallana sallana gidiyoruz. Kaptanın keyfi yerinde ama ben deniz tutması yüzünden olduğum yerden kımıldayamıyorum. Bermuda’ya burnumuzu çevirdik çevirmesine de ünlü Gulf akıntısı bizi kuzeye doğru sürüklüyor. Bütün gün havuzlukta, kah uzanıp kah uyuklayarak geçiyor. Akıntı üzerinde olduğumuzdan hava gayet ılık(Gulf stream birkaç derece daha sıcak oluyor). Bir de teknenin yarattığı sarsıntıya alışabilsek! Bulantının dayanılmaz olduğu zamanlar kaptana ‘St.Augustine’e gidelim, biraz alışalım sonra çıkalım’ diyorum, ama hiç oralı olmuyor (Eee suratımdan anlıyordu herhalde, karaya bir ayak basarsam tövbe bir daha denize çıkmam diye hissettiğimi!) Bu arada gitmesine gidiyoruz da, ne pozisyon yazıyoruz, ne barometre, gidiyor muyuz, gidiyoruz!:) Oysa başkalarının seyir günlüklerini okuduğumda saat başı bütün verileri kaydettiklerini öğrenmiştim, eh alışınca yaparız diyerek kafaya takmıyorum, o anda tek derdim hayatta kalmak. Kaptan bütün fiziksel işlerle uğraştığı için bana en azından logbooku yazmamı söylüyor ama yazmayı bırak deftere baksam midem bulanıyor, içeri giremiyorum, yemek yiyemiyorum, günde bir elma, birkaç krakerle ve sürekli yatarak idare ediyorum. Kaptan benden şanslı, o bir şeyler yiyebiliyor. Hala soluganlara alışamadık. Doğal ihtiyaçları bile karşılamak çok zor, en basit iş bile insanın enerjisini bitiren bir projeye dönüşüyor. Bu yüzden mümkün mertebe bulunduğumuz durumu koruyor, hareket etmekten kaçınıyoruz.

Okyanusta ilk gece, ilk gece seyri, uçsuz bucaksız sularda bir başına, buna rağmen fazla yadırgamıyoruz. Ama kafamızı karıştıran bir durum var. Pusulamız Bermuda'yı gösteriyor, teknenin yönü de Bermuda'yı gösteriyor(doğu) gelgelelim GPS’e göre tekne kuzeye gidiyor. Pusula, etrafındaki manyetik alet edevat yüzünden sapıttı mı acaba diyoruz, kaptan yıldızlara bakmaya çalışıyor(marinada kaldığı 3 ay boyunca her gece yıldızlara bakıp 1 tane yıldız takımının yerini ezberlemiş yön için) ama uzunca bir süre neler olup bittiğini anlayamıyoruz, taa ki kafamıza dank edene kadar! Burnumuz Bermuda’ya dönük olmasına rağmen Gulf akıntısı yüzünden yan yan kuzeye doğru gidiyoruz, bu yüzden GPS teknenin hareketine göre kuzeyi gösteriyor. Jimmy Cornell’in Pilot kitabında en iyi yöntemin Gulf akıntısını direk keserek gerekirse motor yardımıyla karşıya geçip ondan en kısa zamanda kurtulmak olduğunu yazıyordu, ama biz yelkenli teknede motor çalıştırmaya karşıydık(bizim kaptan Joshua Slocum'a hayran olduğu her motor çalıştırma isteğimde Slocum dünya turunu motorsuz yaptı der..) Bilen bilir, Gulf akıntısı kuzeye doğru akarken kendisine farklı yönden gelen rüzgar olursa ortam hiç hoş olmuyor. Bu şekilde tekne otopilotta, biz havuzlukta teknenin sarsıntısından yorulmuş bir şekilde yarı uyuklayarak sabahı ediyoruz.

3 comments:

  1. Ohh icim rahatladı bende teknede uyku moduna gecenin sadece ben oldugunu sanıyordum.

    ReplyDelete
  2. Allah Muhafaza
    Okuduğum en orjinal okyanus geçişi, devamını çok merak ediyorum.

    ReplyDelete
  3. bravo bravo cesaret verdiniz bana

    ReplyDelete