Pages

Wednesday, October 21, 2009

21-30 Haziran 2008 sayılı mil çabuk geçer, land hooo!


Azor adalarından Faial'a varmak üzereyken


Rüzgar var, dalga yoksa, tekne sallanmıyorsa ve bayılmıyorsa
ikinci kaptan hiç şikayet etmez:)



Kaptanın mutlu yelken anlarından biri:)




Çok rüzgarsız bir günde uçsuz bucaksız uzanan okyanus



Seyir defteri tutsak da genel durum notlari disinda günlüge benzer birsey tutmamistik(keske tutsaymisiz) Ama inanin o mide bulantilariyla, firtinayla, sallantiyla ugrasirken, pozisyonu not almak bile cok zor. Birak duygularini filan yazmayi.

Mesela firtinadasin. Heave-to(favori pozisyonumuz:)), yatip bekliyorsun zaman gecsin diye. Gun icinde surekli pozisyon kontrolu var. Kaptan yataktan kalkar, kapak tahtalarini acar, disari cikar tutuna tutuna, GPS'i acar, bu arada ben de yataktan tirman yuvarlan iner, defteri el yordamiyla bulur, kaptan disardan pozisyonu soyler, ben not alirim. Suruklenmismiyiz, ne olmus bir durum degerlendirmesi yapar, yapacak birsey yok, yine yatariz. Gece ise daha da zor. Aslında bir el GPS'i de var ama kutusunda yepyeni, acil durum olursa diye yedek olarak aldık, o yüzden onu pek kullanmak istemiyoruz. Bir kaç kez gece şiddetli fırtınada dışarı çıkmak ve havuzluğa gidip GPS'ten bakmak zor göründüğünde onu açıp baktık. Öyle hep yatıyoruz sanılmasın, her yarım saatte bir kafamızı delikten çıkarıp etraftan gelen gemi var mı, yelkenlerde bir anormallik görünüyor mu mutlaka kontrol ediyoruz. Radar da bir hayli işe yarıyor, yattığın yerden kafanı kaldırıp bakınca bir cisim vs varsa görünüyor.


Bir de şu meşhur 'squall'lar var. Okyanus yolculuğundan önce 'White Squall' (http://www.imdb.com/title/tt0118158/) diye bir film izlemiştim ve bayağı moralim bozulmuştu, güzel havada giderken birdenbire oluşan bir sağanak(ya da havanın kaçık yapması mı denir) yüzünden bir eğitim teknesi batıyor, kaptanın eşiyle birkaç öğrenci hayatını kaybediyordu. Ne kadar tecrübeli de olsan kaçması zor bir olay! Eeee bizim gibi acemiysen düşüncesi bile çok ürkütücü. Bu squallerin radarda göründüğünü okumuştum bir yerlerde. Böyle şüpheli havalarda gözüm hep radarda, ha geldi gelecek benim öcü:) Kaptanı da kaç kez 'aha işte geliyor' diye yerinden zıplatmışlığım vardır. Biz hep tedbirli gitmeyi tercih ettik. Denizde yapılan planlar her zaman yüzde yüz uygulanamıyor, havaya ve şartlara göre yeniden şekil alıyor çoğu zaman. 'When you are in doubt...(reef) '(Şühelendiğin zaman camadan vur..ya da tedbir al) Bu Amerikan kuralı, ama Türk yelkencilerin başka fikirleri olabilir. Çünkü Türkiye'de can yeleği takmak vb. ayıp karşılandığı için, bu tür kurallar bizim sert denizciler tarafından yumuşaklık(!) olarak görülebilir. Okyanusun ortasında, civata somun alacak dükkan hemen köşebaşında olmadığı için elindeki malzemeyi kırmamaya çalışıyorsun. Bazen hazırlıksız yakalanıp, yelken açıkken açıkken havanın birden kaçık yaptığı bir iki durumu da hemen rüzgara dönüp yelkenleri küçülterek veya tamamen kapatarak atlattık.

Hep kötü şeylerden bahsedince sanki bütün yolculuk kötü geçmiş gibi görünmesin. Denizde olmak genel olarak güzel zaten, yakamozlar, ay ışığında yolculuk, gün batımları, şafak vakti güneşin doğuşu, sık sık ziyaretimize glen yunuslar, teknemizin dibinden ayrılmayıp binlerce mil bizimle yüzen balıklar...buna benzer pek çok güzelliği yol boyunca yaşadık, ama her dakika çiçekler böcekler diyerek yazmanın okuyucular için sıkıcı olacağını düşünüyoruz. Amacımız bu konuda bir fikri olmayan okuyucuların okyanus geçmenin dere geçmek gibi basit birşey olmadığını algılaması:)


-----



21 Haziran:

Pozisyon:36.41.240N, 40.45.538W



Gece rüzgarın azalmasıyla yelkenleri indirdik, 1 knot hızla batıya doğru sürükleniyoruz. Hiç hoşumuza gitmiyor bu durum, dişimizden tırnağımızdan arttırdığımız miller bozuk para gibi harcanıyor:(

Çok rüzgarsız bir gün, çok sık rastlamıyoruz böyle bir havaya. Deniz dümdüz. Herhalde artık Azor yüksek basınç alanının etkisine girmeye başladık. Böyle günleri genelde banyo, çamaşır gibi işlerle, varsa tamir işleri ile dolduruyoruz. Yani duş şu oluyor: teknenin üzerine otur, 1 kova su çek, deniz suyunda köpüren mentollü şampuanla yıkan, üşüme sesleri çıkart, deniz suyu ile durulan, üstüne bayanlar 1 litre erkekler 1 tas tatlı su ile durulan:) Mis gibi mentollü ve dimdik saçların oluyor, zaten resimlerde ve videolarda görülüyor herhalde. Saçımı da (isabetli bir kararla)sırf bu yolculuk için kısacık kestirmiştim, kaptan bazen beni asker arkadaşı sanıyor bu yüzden:) Şaka bir yana, biryerlerde okuduğumuz yazıya göre bir teknede uzun saçlı bir kadın varsa muhtemelen kısa süreliğine oradadır, uzunca bir süre denizde yaşayan için uzun saç zor, su sınırlı, öncelik hayatta kalmak, kozmetik en son akla geliyor.


Bu arada Herb'ü dinlemeye devam ediyoruz, ama çok kafa karıştırıcı. Bizim içinde bulunduğumuz 500 mil kare içindeki 3-4 teknenin hava tahminlerine göre kendi havamızı tahmin etmeye çalışıyoruz. Adam lafı geveledikçe bizim kaptan radyoyu denize atmak istiyor, zor elinden alıyorum. Neyse fırtınalı günler geride kaldı, şimdi rüzgar kovalamaya başlayacağız. Bu nedenle rotayı biraz daha kuzeye çeviriyoruz, artık yavaş yavaş Azor'a doğru çıkmalıyız.



22 Haziran:

Pozisyon: 37.04.529N, 39.33.800W


Gece rüzgar çıktı, ana yelkeni açtık, bri camadan vurduk, ne olur ne olmaz karanlıkta. Oldukça iyi gidiyoruz. Radarda bir gemi gördük, Mısır'lılarmış, VHF'ten sohbet ettik, radarlarında bizi görmüyorlarmış, reflektörümüz var ama böyle 'görünmez' olmak bizi biraz huzursuz ediyor. Rüzgar varsa ve gidebiliyorsak keyfimiz iyi, duraklamak zorunda kaldığımızda elim ayağım bağlı gibi hissediyorum, geriliyorum. Mayıs başından beri görmediğim, 21 gündür de sesini duymadığım kızım sürekli aklımda, bu yüzden duygusal tepkiler fazla, hani insan sağ ve iyi olduğunu bilse özlemeye dayanıyor bir yere kadar, ama hiç haber alamamak çok kötü bir his. Maliyeti çok fazla olduğu için SSB radyo veya uydu telefon almadık. Sabır, sabır ya sabır....tam bir nefis terbiyesi. Teknede en iyi zaman geçirme aracı kitaplar. Bir sürü kitap vardı, hepsini hatmettim. Okuyacak birsey kalmayınca teorik denizcilik kitaplarına giriştim, ama onları okumak daha fazla malzeme bulmama yarıyor( Kaptaaan, bu teknenin çarmıhları doğru açıda mı ??? vıdı vıdı vıdı...)

Geceleri ise elektrik tasarrufu için okuma eylemine ara verdiğimiz, insanın tamamen kendisiyle kaldığı, içsel yolculuklar için çok uygun bir zaman. Beyninin derinliklerinde bunca yıllık hayatında ne var nok iyice didikliyorsun, kızgınlıklarını affediyorsun, tam bir meditasyon.
Elektriğimizin baş tüketicisi otopilot, ikincisi buzdolabı. Geceleri seyir feneri yerine direğin tepesindeki lambayı(demir feneri) yakıyoruz, bunun daha uzaktan veya iyi görüldüğünü düşünüyoruz. Ancak yakınımızdan geçecek bir gemi olursa seyir fenerlerini yakıyoruz ki, onlar da ne yöne gittiğimizi bilsinler. Rüzgar olduğunda rüzgar jeneratörünün ürettiği elektrik bize yetiyor, çok rüzgarsız günlerde tüm elektronikleri kapatıyoruz, çok sıkışırsak yanımızdaki Honda jeneratörü çalıştırıp aküleri şarj ediyoruz(kaptan çok azimlidir motor çalıştırmamakta:))


23 Haziran:

Pozisyon: 37.40.403N, 37.54.403W

Bol sağanaklı bir gece. İki camadan vurulmuş ana yelken ve minicik ön yelkenle sabah oluyor. İlerleyen saatlerde hava efendileşiyor, ana yelkeni tamamen açıyoruz. Öğleyin iskele kıç omuzluğumuzda bir yelkenli gördük. Arasıra okyanusta bizden başka birilerini görmek güzel oluyor. Onlar Azor'un Faial adasına değil daha kuzeybatıdaki Flores'e gidiyorlarmış. Teknenin adı Arcenciel, bizden 11 gün sonra yola çıkmışlar, ön yelkenlerinin sarması birkaç gün önce bozulmuş, yoksa bizi daha önce geçerlerdi:) Sadece ana yelkenle gidiyorlardı, bizi yakalayıp geçmeleri 6-7 saat sürdü. 'Kesin motor desteğiyle gidiyorlar' diyor kaptan, yoksa bu rüzgarda sadece ana yelkenle nasıl o kadar hızlı uzaklaşabilirler.

Yiyecek stoklarımız iyice azaldı. Artık bakliyat türevlerinden tiksinecek durumdayız, sebze yemekleri burnumuzda tütüyor. Şöyle bir patlıcan yemeği olsa da yesek. Sürekli yemek hayali kuruyoruz, Azor'a varır varmaz nefis bir salata, bol bol meyve bir de dondurma yiyeceğiz. Kaptan biftek de yiyecekmiş, adam günlerdir hayvansal protein almadı ya, gözü dönüyor, durum vahim yani! Menüde sık sık mayalanmış hamur kızartması oluyor. Kolay ve şişirici. Patateslerimiz 3-5 tane kaldı, yumurtamız varken bazen kek yapıyorduk, artık o da bitti. Açlıktan ölmeyiz herhalde, hala 1 çuval pirinç ve bol un var. Çinliler gibi olduk. Suyumuzu çok idareli kullandık, onda sorun yok. Hiç balık tutamıyor olmamız şanssızlık mı, üşengeçlik mi, yöntem bilmemek mi bilemiyorum, ama 1-2 kez fırtına sırasında güvertemize düşüp can veren uçan balıklar dışında okyanusta balığın b'sini görmedik. Oysa Bermuda'da tanıştığımız iki denizci bize yolda iğneye taktıkları beyaz poşet parçasıyla sırtı attıklarını ve kocaman 2 tane ton balığı yakaladıklarını anlatmışlardı. Kuyruklarını da ibret olsun diye çarmıha çekmişlerdi:) Bizde ne güzel ne biçim rengarenk yemler var, bizim bile balık olsak yiyesimiz gelir, nerde bu balıklar ???


24 Haziran

Pozisyon: 38.03.148N, 35.59.220W

Sabah rüzgar kaldı, ana yelkeni indirdik.Öğlene kadar doğru dürüst esmedi. Öğleden sonra azıcık kıpırdanınca ana yelkeni tekrar açtık, ama çok hafif rüzgar. Çok dengesiz hava, akşam 2200 gibi arttı, camadan vurduk, sonra gece yine kaldı.



25 Haziran:

Pozisyon:38.22. 342N, 35.05.402W


Bütün gün hiç rüzgar yok:( Denizin üstü dümdüz. Kocaman mavi bir tarlada gibiyiz, alabildiğine uçsuz bucaksız.

Ufak tefek tamir işleriyle uğraştık. Bir süredir teknemizin altında bizi takip eden zebra gibi çizgili ve 2 tane olduğunu sandığımız balıklar vardı. Hatta fırtınalı günlerde bile yılmadan peşimizden yüzdüler(Kaptana göre böyle hızlı yüzmekten zayıfladılar bile:)). Biz durunca onlar da durdular, etrafımızda geziniyorlar. Meğerse iki değil dört taneymiş. Önce duygusal davranıp balıkları yakalamak istemeyen kaptan, temel ihtiyaçlarına yenik düşüp hemen oltayı salladı. Aksi gibi taze yem yapacak birşey de yok. Bu balıklar çok akıllı, sahte yemlerle hiç ilgilenmiyorlar. Biraz eskimiş ve bayatlamış sert peynir taktık, bir tanesini yakalayabildik. 2 tanesi ise (demek ki yemi tam yutmamışlar) tam yakaladık sanırken güverteye çekemeden oltadan geri denize düşüp kurtuldular.


Bütün gün böyle avarelikle geçti, kaptan balığı pek isteyerek yemedi, insanın evinde beslediği kedi köpeği yemesi gibi diyor(bizim evcil balıklar güya) pek tatsız, yağsız ve kaslıydı(eee günlerce hiç durmadan ben yüzsem ben de öyle olurum), ben sadece bir lokma aldım.

Gece yarısından sonra rüzgar çıktı, sevinçle yola koyulduk:)


26 Haziran:



Pozisyon:38.31. 648N, 34.05.961W



Güzel gidiyoruz, yolumuz az kaldı. Kaptan yaratıcılıkta kendini aşıyor, bezelyeli gözleme(ee bir tek bezelye konservesi ve soğan var), yassı kadayıf gibi yiyeceklerle beni biraz neşelendirmeye çalışıyor. Ama hala yol bitmediiii!



27 Haziran:

Pozisyon: 38.35.369N, 32.17.156W

Bizi geçen geçene. Canımız sağolsun, bu kadar dayandık, herhalde bir kaç gün daha dayanırız diye birbirimize moral veriyoruz. Rüzgarsız günlerde kendimize eğlence yaratıyoruz. Artık yüksek basınç alanı iyice kendini belli etmeye başladı, sık sık rüzgar kalıyor, neredeyse fırtınaları özleyeceğiz!!! Bugün Azorlara yaklaştığımızı iyice hissetmeye başladık. Gemi trafiği arttı. Bir balıkçı gördük, önce ne olduğunu anlayamadık, rengarenk boyanmış bir tekne, direk üzerimize doğru geldiler, bu Portekizliler de bizim gibi meraklı mı ne?? Kaptan biraz kızdı, başka geçecek yer yok gibi 20 metre ötemizden geçtiler, ne gerek var böyle yakın geçişe. Horta limanına kayıtlı bir tekne, bir sürü oltalarla dolu güvertesi, bize el salladılar(ne bilsinler kaptanın ağzına geleni saydığını:))


28 Haziran:

Pozisyon: 38.11.280N, 30.59.129W


Bizden sonra yola çıkan, Herb'le radyo bağlantılarını dinlediğimiz Momo teknesi yakınlarımızda. Onlar da acele etmiyorlar, motor çalıştırmadan bekliyorlar. Rüzgar çıktıkça yola devam, durdukça biz de duruyoruz. Gece bir yelkenlinin ışıklarını gördük, VHF'ten temas kurduk, tahmin ettiğimiz gibi Momo imiş, biraz muhabbet ettik, Türkiye'de 2 yıl kadar kalmışlar, güzel anıları varmış. Horta limanında görüşmek üzere iyi yolculuklar diledik.



29 Haziran:

Pozisyon: 38.29.090N, 30.09.322W


Artık iyice yaklaştık, Faial adası burnumuzun dibinde. Yavaş yavaş ilerliyoruz, rüzgar çok az. Öğleden sonra artık çok yaklaştığımız için kaptan baskılarıma dayanamayarak motoru çalıştırıyor. 4 saatlik motor seyrinden sonra hayal meyal adayı görmeye başlayınca sevinçle güverteye fırlayıp 'Land hooooooooo!' diye bağırıyorum:) Bunu yapmayı hep istemiştim:)

Kaptan adayı görmemizin şerefine barbunya fasulyeli pizza yaptı. Portakallı ördekten daha lezzetliydi, büyük bir zevkle yedik, mutluyuz:)

Gece boyunca yavaş yavaş yaklaştık, zor bir işi başarmış olmak içimizi kıpır kıpır yapıyor. Telefon kapsama alanına girer girmez (genelde karaya 30 mil uzaktan çekiyor) hemen sms'ler gönderildi. Görümcem bir gün önce meraktan hastanelik olmuş, 'Bunlara kesin birşey oldu' diye sinirleri bozulmuş ateşi çıkmış, sakinleştirici iğnelerle zor toparlamışlar. Çok sevindi tabii haber alınca.



30 Haziran:

Pozisyon: 38.29.835N, 28.50.913

Limana gece varmamak için ana yelkeni indirip, genovayla yavaş yavaş ilerledik, sabaha doğru artık kıyıya iyice yakın, adaya paralel, liman tarafına doğru ilerliyoruz. Portekiz bayrağımızı ve sarı karantina bayrağımızı gurcataya çektik. Çok güzel görünen bir ada, yemyeşil, tepesinde asılı bulutlar, biz bu Azor adalarını görür görmez sevdik:) Kaptan sabaha kadar nöbette olduğu için azcık kestirmeye gitti, ben sevinçle güvertede otururken, yakınlarda bir balina gördüm, tam dalmış olan kaptanı yukarı çağırdım, tabii o uyanıp gelene kadar balina suya gömüldü gitti. Zaten sadece sırtını görebildim. Meğerse Azor adaları balina izleme turlarının bolca olduğu yerlermiş, bunu sonradan öğreniyoruz. Eh, kaptandan daha şanslıyım! :) (Kaptan Akdeniz'deki balinayı gördüğünde kendini hiç de şanslı hissetmedi, ilerde göreceğiz)

Elimizde Azor chartı ve GPS yardımıyla Horta Marina'ya gidiyoruz. Azor adaları volkanik olduğu için Faial adasında öyle demirlenecek bir koy vs yok, marinaya bağlanmak zorundayız. İyi güzel de, neresi yeni gelenlerin rıhtımı?? Zaten ufak olan limanın ortasına bir tekne demir atmış, bakıyoruz, Momo, vay be biz olsak gece gece gelip hem de volkanik bir adada öyle pat diye dibini sapını bilmediğimiz liman ortasına hayatta demirleyemeyiz.

Sağa sola bakınıyoruz, nereye yanaşsak acaba, her yer tıklım tıklım teknelerle dolu. Sonunda 'Customs' yazısının önündeki rıhtıma yaklaşıp, orada bağlı teknelerden birine aborda oluyoruz. Teknede bir bebek sandalyesi, ufak bebek, 3-4 yaşlarında başka bir çocuk..ya millet ne güzel geziyor ailesiyle, küçük bebek filan demeden okyanus geçiyor, dünya turu atıyor. Bermuda'da da görmüştük böyle boy boy çocuklarıyla denize açılanları. Ama yine de hiç kolay değil, kendine bile bakamadığın fırtına anlarında bir de küçücük bebek için endişelenmek, ihtiyaçlarına cevap vermek...Karada bile zor çocuk bakmak, o yüzden ben şimdilik kendim geçeyim yeter diye düşünüyorum:)

Yaşasın artık ayaklarımız toprağa basıyor:) Bu sefer korktuğum gibi kara tutmuyor, hafif bir sendeleme var ama, demek ki bir seferlik olduğu tezi doğruymuş.

Gümrük binasına gidiyoruz. Ne güzel medeni ülkeler. Hiç uğraştırmıyorlar bizi, giriş işlemlerimiz aynı bina içindeki 3 ofiste hemencecik hallediliyor. TC pasaportlu olduğum için vize almam gerek, görevli pasaportunuzu bırakın 2 saat sonra gelin alın diyor. Deniz yoluyla gelince başvurmaya gerek kalmadan 15 günlük schengen vizesi veriyorlar. Marina ücretlerinin günlük 10 euro olduğunu öğrenince rahatlıyoruz, çünkü demirde durma şansı yok, 100 euro da deseler mecburen marinaya bağlanacağız. Tekneyi hemen bize verilen yere bağlayıp kendimizi yiyecek birşeyler bulmak için Horta sokaklarına atıyoruz. Gümrükteki görevlinin bize verdiği haritaya göre marketi kolayca bulup, gözü dönmüş bir şekilde alışveriş yapıyoruz, kendimize iyi bir ziyafet çekiyoruz.



6 comments:

  1. Muhteşem devam ediyor yazılarınız. Sizin ilk haberinizi hatırlayamadığım bir dergide okuduktan sonra sürekli internette aranmıştım, blog mu yazarsınız, kitap mı yazarsınız diye... Resim ve videoları da bollaştırırsanız kaymaklı ekmek kadayıfı olacak:)
    Sevgiler Osman

    ReplyDelete
  2. Tesekkurler:) Evet daha once Naviga'da bir roportajimiz yayinlanmisti. Blog yazmayi coktandir niyetleniyorduk da, bu zamana kadar bir turlu oturup yazamadik. Baslamak bitirmenin yarisidir diye bosuna dememisler, bir kere baslayinca devami kolay geliyor.

    ReplyDelete
  3. Bende bunlar neden hic Balik tutup yemiyorlar diye kendi kendime sormustum, simdi anlasildi :)

    ReplyDelete
  4. Bir de balina macerası mı olacak?

    ReplyDelete
  5. Evet, balina macerasi gec de olsa eklendi:)

    ReplyDelete
  6. Karada, rotasız oradan oraya sürüklenen bir inşaatçı olarak, Cezayir kırsalından beni okyanuslara götürdüğünüz için çok teşekkürler. Bir kaç saatliğine de olsa Bora Bilgin'in bloğundan sonra burada yeni maceralara atılıyorum sayenizde. Kaptan iyi ki deli cesaretiyle bu serüvene atılmışsın. Olmaz ya (umarım olur) benim başıma:)

    ReplyDelete