Pages

Friday, October 23, 2009

1-6 Temmuz Horta'ya karışık bol resimli anlatı


Kaptan bu demirden bizim tekneye de yaptırmak istiyor:)



Marinadan Horta'ya bakış



İkinci Kaptan Marina önünde



Adımızı duvarlara yazmadan gitmek olmaz:)



Kaptan bizden önce buradan geçen Türklerin logolarını yeniden boyamakta.

Biz Horta’yı çok sevdik. Bermuda’da yaşadığımız hayal kırıklığından sonra, hele 29 gün kara yüzü görmeden geçen günlerden sonra ilaç gibi geldi. Azor adaları Portekiz’e ait. Bu Portekiz’liler zamanında ne biçim sömürgecilermiş, elleri kolları her bi yana uzanmış, ne kadar güzel yer, maddi kaynak varsa sömürmüşler, elmas, altın vs bulamadıklarını vergiye tabii tutmuşlar, milletin canına okumuşlar. Yolculukta okuduğum Jose Saramago’nun Manastır Güncesi kitabında o zamanları eğlenceli bir dille anlatıyor. Uzatmayayım, sömürmüşler zamanında ama şimdiki yönetim gerçekten güzel bakıyor adalara. Horta belediyesi çok çalışkan, sokaklar tertemiz, liman çevrsinde kıyı boyunca belli noktalarda bedava wi-fi bağlantısı sağlamışlar. Adanın toprakları acaip verimli, yağış sıkıntısı da yok, o yüzden heryer yemyeşil. Bir tane göze batacak çirkin bina görmedik, çoğu eski binalar, yenileri de aynı şekilde inşa edilmiş, renkli, göze hoş geliyor. Dar sokaklar çoğunlukla kaldırım taşı döşeli.


Horta’da büyükçe bir market var(Modelo). Pek çok tarım ürünü yetişiyor, çok bereketli bir toprağı var, markette ayrıca İspanya veya Portekiz’den (anavatan diyorlar) gelen ürünler ve adalardan gelen yöresel ve çoook lezzetli meyve sebze, peynir, şarap vs bulunuyor. Buradan aldığımız sebze ve meyvelerin, özellikle domateslerin ve kavuların tadı hala damağımızda. Azor’un inekleri de meşhur, marina bekçisinin karısından 1 şişe süt almıştık deneme için, süt süt değil sanki kremaydı, hayatımızda öyle yoğurt yemediğimizi eklemek gerek. Yani Azorların taşı toprağı altın! Çeşmeden akan suyun tadı mineral su diye aldıklarımızdan daha lezzetli.

Kaldığımız sürece bol bol dinlendik, alışveriş yaptık. Marina tıklım tıklım dolu, ama fiyatlar uygun. Yakıt ve su bulunuyor. Marina’ya yakın yol üzerinde Peter’s Sport Cafe var, orada biraz dolar bozdurup euro aldık. Bankaları denemeye şansımız olmadı, sanırım biraz kur farkı vardır. Market yürüyüş mesafesinde, ama yol biraz yokuş. Sürüklenebilir pazar arabası(çanta) olmadığı için orta boy bir tekerlekli çantayla gittik her seferinde, ağır şeyleri buna koyup sürükledik. Bütün aramalarımıza rağmen bizim buralarda kolayca bulunan o pazar çantalarından bulamadık(teknede gerçekten lazım oluyor). İlk fırsatta edinmek lazım.
Liman görevlileri, bazı dükkanlarda çalışanlar gayet güzel İngilizce konuşuyor. İngilizce'nin işe yaramadığı durumlarda Kaptan'ın İtalyancası ile benim İspanyolca'yı karıştırıp, anlaşmaya çalışıyoruz. Eee ne de olsa benzer diller ya, elbette bir kelime tutar! Ama sonunda bu yöntem pek işe yaramıyor. Çünkü yazılışta çok benzemesine rağmen(alışveriş yaparken etiketleri okuyunca anlayabiliyorduk), telaffuz çok farklı, bir kelime bile anlayamıyoruz. Eğlenceli bir varsayımla iletişim çabalarımızı şimdilik bir kenara bırakıyoruz: Bizce bu Portekizce İspanyolcayı doğru dürüst konuşamayan ve ve kelimeleri tuhaf tuhaf telaffuz eden kekeme bir İspanyol'un marifeti :)


Marinada bulunan cafe, duş ve çamaşır yıkama yerleri, arkada Horta manzarasıyla beraber.
MAT10 teknesinin logosu...Ayrıca başka Türk denizcilerden TAY(Merdinler), Cumhur-Handan Gökova ve PIA teknesinin logosuna rastladık. Ne kadar az sayıda tekne değil mi:(

Horta'da belediye gerçekten çok iyi çalışıyor. Burası kocaman ve yepyeni kitaplarla dolu bir kütüphane. Bedava internet kullanabildiğimiz bir kaç bilgisayar da var. Horta'da internet konusunda sıkıntı çekmedik, birkaç internet cafe de var, fiyatlar daha uygun.


Horta sokakları eski binalar olduğu gibi korunmuş
Bolca bulunan kiliselerden biri
Horta sokakları genelde böyle daracık ve kaldırım taşlarıyla döşeli
Marinaya doğru uzanan yol boyunca belediyenin koyduğu 'hot spot'larda bedava wi-fi bağlantısı var.

Marinanın hemen yanındaki antik kale, volkanik taşlardan yapılma, çok iyi korunmuş


Marinadan genel görünüş

Marina duvarlarında ve zeminde 1 santimetrekare bile boş yer yok, her yer buraya uğrayan
denizcilerin bıraktıkları izlerle dolu
.
Duvarlardaki boyamalardan hoşumuza giden bir çalışma:)
Ne olursa olsun panik yok! :)

Horta'ya denizden bakış
Limana yaklaşırken genel görünüş

Bu arada Momo'dakilerle tanışıp teknemize davet ettik(http://www.sy-momo.de/wir/wireng.html) . 10 yıldır teknede yaşayıp, dünyayı dolaşıyorlar. Teknelerini ilk aldıkları zaman Türkiye'ye gelmişler, 2 yıl kadar Marmaris civarında kalmışlar, tekneyi elden geçirmişler. Sağolsunlar bize bedava MaxSea programı verdiler, ayrıca onlardan hava faksı alabilmek için bilgisayar ve SSB radyo alıcısından nasıl yararlanılacağını öğrendik. Aslında çok basitmiş ama bizim önceden bu konuda bir fikrimiz yoktu. Merak edenler için şu adreste bilgi var: http://www.jvcomm.de/index_e.html , bu programı bilgisayara kurup, iki ucu da kulaklık girişine uygun yapılmış bir kabloyla SSB alıcı radyonun kulaklık çıkışını PC'nin mikrofon girişine bağlıyoruz. Sonra tek yapılması gereken hangi bölgenin faxını istiyorsan ona göre hazırlanmış listeden bulup, saatinde belirtilen frekansı açmak ve sesin bilgisayarda görüntüye dönüşmesini izlemek. Şu teknoloji ne güzel şey:) Keşke daha önceden böyle birşeyden haberimiz olsaydı. Bakalım yolun geri kalanında yeni oyuncağım bana ne kadar endişelenecek malzeme çıkaracak:)
MaxSea de Cebelitarık ve Akdeniz'i geçerken çok işimize yarayacak.
Bir Alman'la daha tanıştık, bizi teknesinde spagetti yemeğe davet etti. Biz de biraz şakşuka götürdük, çok hoşuna gitti. Onlar genelde hep konserve etler vs yiyorlar. Makarnanın üzerinde konserveden(corned beef) yaptığı kıyma sosu bana ODTÜ kafeteryasındaki yiyemediğim etli yemekleri (ve bunlarla ilgili 2. Dünya savaşından kalma et stokları olduğu dedikodusunu) hatırlattı :) Eh, siz tahmin edin tadını. Ama akşamın en büyük gafı adam bize eşinin resmini gösterirken 'Hangisi eşiniz?' diye sormam oldu. Ne var bunda demeyin, gösterdiği resimde 2 kişi vardı, diğeri kendisiymiş!!!! Ama benim suçum değil, adam bana 30 yıl öncesinden uzun saçlı bir resim gösteriyor, üstelik de loş ışıkta! Manfred teknesini kendisi yapmış. Bu Almanlar ne acaip millet ya...Adamın teknesi tekne değil sanki tank. Kendisi kimyagermiş, tatil günleri ve boş zamanlarında hobi olarak inşa etmiş, emekliliğine kadar yavaş yavaş bitirmiş. Ama bütün malzemeler, en iyisi, en dayanıklısından, en en en....
Ona diğer Alman arkadaşlardan bahsettik, ama bu gavurlar birbirleriyle pek ilgilenmiyorlar. Oysa orda başka bir Türk teknesi olsa biz mutlaka tanışmak isterdik. Maalesef Akdeniz'de bile hiç Türk teknesi ile karşılaşmadık. Horta'dan bizden önce geçen Türklerin yaptığı logoların yıpranmış olanlarını boyadık. Kendi adımızı da marina duvarına parlak kırmızı Türk bayrağı eşliğinde yazmayı ihmal etmedik:)
Biraz da diğer adaları görmek için diye Horta'da daha fazla oyalanmadan 6 Temmuz'da yelken açmaya karar verdik. Taze yiyecek stoku yapmamiza gerek yok, cunku gitmeyi planladigimiz Sao Miguel adasi daha buyuk, orada fiyatlarin daha ucuz oldugunu soyledirler. Ama un, makarna gibi kuru gida stoklamayi ihmal etmedik.
6 Temmuz'da butun mazot ve su bidonlarimizi doldurup, ogleden sonra 1430 gibi yola ciktik.

6 comments:

  1. Horta'yı cok merak ettim. Mutlaka gidecegim. Öptüm. Fulya

    ReplyDelete
  2. Selamlar,

    Yazıları ilgi ile okuyorum.
    Manfred konusu ilgimi çekti.
    Teknesi, sizin marinadaki fotoğrafta arkanızda gözüken sarı tekne mi ?
    Eğer o ise benim de kendisini Bozcaada'da görmüşlüğüm vardır.

    TANER

    ReplyDelete
  3. Yok o sarı tekne değil, teknesinin adı Mindedal, Türkiye'ye gelmeyi düşünüyorlardı, ama hiç haber almadık kendilerinden, belki de gelmişlerdir:)

    ReplyDelete
  4. s/y sailing yacht(yelkenli tekne)kisaltmasidir, denizde deniz araclari bu tur lakaplarla kendilerini tanitirlar(telsiz vs.)

    ReplyDelete
  5. yazılarınızı oldukça keyifle okudum. ama devamı niye yok. lütfen devam edin.

    ReplyDelete