Pages

Thursday, October 29, 2009

1-6 Agustos 2008 -Viva Espana, Tarifa gunleri:)

Tarifa'daki ilk gunumuzde yanimizdaki Manta isimli katamaranin sahipleri Isa(Alman) ve Massimo(Italyan) ile tanistik. Bize Tarifa'da cok iyi rehberlik ettiler. Katamaranlarini kendilerinin yaptigini ogrenince sasirdik ve etkilendik. Manta ile beraber 3 katamaran yapmislar, Manta'yi kendilerine ayirip digerlerini satmislar.

Isa ve Massimo bize limanda su bulunabildigini( ama balikcilara ait oldugundan herkes kullanmasin diye vanayi sokup goturuyorlarmis, ancak bilenler alabiliyor), yakit icin ise sehrin icindeki petrol istasyonuna gitmek gerektigi bilgisini verdiler.

Ikinci gun dingi ile limana gidip(zaten mendiregin hemen arkasinda demirliydik, cok yakindik)biraz alisveris yapmayi planladik. Marketin yerini, dingiyi nereye baglayabilecegimizi ogrendikten sonra Tarifa'yi kesfetmeye ve alisverise yollandik. Dostlarimiz bizi ogleden sonra saat 1400 civari levante cikacagi konusunda uyardilar, orada demirli tekneler bu ruzgar ciktigi zaman yarimadanin batisina gecip, ruzgaraltindaki kumsala demir atiyorlarmis. Levante konusunda onceden bir fikrimiz vardi. Butun pilot kitaplarda vurgulanan, ozellikle Cebelitarik gecisinde Okyanus'tan Akdeniz'e dogru gecis sirasinda istenmeyen bir ruzgar, biz biraz da bunun icin direk gecis yapmamistik. Dogu-Kuzeydogudan Alboran kanalinda esip Cebelitarik Bogazi'nda tunel etkisiyle siddetlenerek bazen 8-9 bufora kadar cikabilen bir ruzgar (detayli bilgi:http://www.nrlmry.navy.mil/~medex/tutorial/medex/winds/wind_lev.html)

Biz Tarifa ile ilgili ilk izlenimlerimizi edinir ve marketleri kesfederken, saatlerin nasil gectigini farketmiyoruz. Saat 1400 lafi gectigi icin sanki tam o saatte ruzgar artacakmis gibi ayagimizi suruyoruz. 1200'ye dogru limana geri donerken ara sokaklardan okyanusu bir an gorunce "eyvah' diyoruz, beyaz kopuklerle dalgalar havanin hic guzel olmadigini bize mujdeliyor. Alelacele dingiye binip, hizla teknenin yanina gidiyoruz, kaptana kalsa aceleden alisveris torbalarini bile firlatip atacak, 'ya tekne kayaliklara ciktiysa' diye yuregimiz agzimiza geliyor. Tekneyi kiyiya dogru yaklasmis buluyoruz, ama korktugumuz gibi birsey olmamis, son hizla demir toplayip, diger demir yerine dogru dumen tutuyoruz. Deniz cok cabuk kabarmis, binbir guclukle motorla ilerliyoruz. Yarimadayi donunce biraz rahatladik, savasmiyoruz artik. Manta'ya uygun bir uzaklikta Danfort demirimizi atiyoruz. Dip kum, ruzgar henuz 25 knot civari, demir tutunca rahatliyoruz.

Bu havada denizde olana Allah kolaylik versin! O kadar guclu esiyor ki, demirdeki tekne yelken yapmaya calisiyor ve ruzgara yan donuyor. Kaptan ana yelkeni birazcik acarak ruzgara kafa vermek, bumbayi da teknenin ortasinda sabit tutarak durumu iyilestirmek istiyor. Ama daha acma girisiminde bulunurken zaten ruzgara yan duran tekne, daha da fazla bayiliyor, ana yelkenle arasi hic iyi olmayan ben yine cigligi basiyorum. Keske sloop degil yawl olsaydi, o zaman bu plan ise yarayabilirdi.

Levanteli gunleri teknede dinlenerek(mecburen) gecirdik. Insanin eli kolu baglaniyor, kiyi yakininda ama cikamiyorsun, resmen esaret. Plajdaki butun kumu da ustumuze firlatti. Tekne tepeden tirnaga ince bir toz-kum tabakasiyla kaplandi, tellerin icine isledi. Hersey kirmizi-kahverengi gorunuyor. Kaptan arasira pruvaya gidip kontrol ediyor, ne kadar halatimiz varsa saldik, ayakta bile duramiyor insan, o derece esiyor.

Bu arada sahit oldugumuz bir olay bizi korkuttu. Havuzlukta durmus, disariyi izlerken, yarimadanin biraz aciginda cenovasi tam acik, ruzgari arkasina almis bati yonunde seyreden buyukce bir yelkenli goruyoruz. Kendi aramizda "yaa ne cesaret, bu havada ne kadar buyuk yelken acmis' derken, adamin bize dogru dondugunu goruyoruz. 'Buraya gelip demir atacak, ama neden hala cok acik yelken' demeye kalmadan on yelken sarmasi diregin tepesinden kopuyor ve koca yelken sarmasiyla beraber gummm denize. Kaptan kosarak VHF'ten cagri yapiyor, yardima ihtiyaclari var mi acaba diye soruyor. Tabii adamlar o anda VHF'e cevap verecek durumda degiller, zaten bizim yardima gidecek imkanimiz da yok. Tarifa'ya cok yakin olduklari icin, gerekirse sahil guvenlikten yardim isteyebilirler diye dusunerek biraz sakinlesiyoruz. Durbunle bakmaya devam edince, enkazi guverteye aldiklarini goruyoruz. Bizim bulundugumuz yere geleceklerini umarken, nedendir bilinmez, tekrar batiya dogru donup gidiyorar, sasirip kaliyoruz. Bu olay benim icin hep limitlerini ne zaman zorlamamak gerektigine bir ornek olusturuyor, Kaptan'la yelkenin cok acik oldugu konusunda anlasamazsak hemen bunu hatirlatiyorum.



Levantenin 3. gununde hava biraz daha sakinliyor, ama henuz demir yerini degistirecek kadar iyi degil. Isa ve Massimo ile VHF'ten haberleserek kiyiya gitmeyi planliyoruz. Kaptan dingiyle bizi kumsala goturecek, geri donecek, biz isimizi bitirince kiyidan alacak yine.

Plan guzel isliyor, ruzgar biraz azalinca kumsalda tek tuk insanlar gorunuyor, biz de dalgalarla kumsala yanasmakta biraz zorlansak da, yari islak kendimizi sokaklara atiyoruz.

Tarifa yuzyillarca Arap egemenliginde kalmis bir sehir, sokaklarinda hala Araplar zamanindan kalma yapilar var. Karsisinda Fas, bir yani okyanus, bir yani Akdeniz, stratejik bir sehir, genis kumsali ve meshur ruzgarlariyla bir sorf cenneti. Ispanya'nin baska sehirlerinden buraya tatile gelenler oldukca fazla. Fas'in Tanger sehri ile Tarifa arasindaki feribot seferleri sayesinde bol miktarda Arap turist de goruyoruz sokaklarda. Cogunlugu gencler, heryerde bir tatil havasi, belki de bizim orada oldugumuz zaman tam sezon oldugu icin.

Alisveris yapilabilecek birkac buyuk market oldugu gibi, bizdekilere benzer balik pazari, ufak bakkal dukkanlari, kasap vb. mevcut. Burada et fiyatlari Azor'daki kadar ucuz degil, ama sebze meyve, balik fiyatlari bize gayet uygun geldi.

Isa ile Massimo, birkac yildir Tarifa'da yasadiklari icin sokakta sik sik birileriyle selamlasiyorlar, kucuk yerlerin guzelligi bu, bir sure sonra mahallede gibi hissediyorsun kendini. Beni internet cafenin oldugu sokaga goturuyorlar, pek cok cafenin oldugu bir yer, ama internet cafe oldukca buyuk olmasina ragmen tiklim tiklim dolu, bir sure bekledikten sonra isimi halledebiliyorum.

Ayni sokaktaki cafelerden birinde icilen bir kahveden sonra, biraz yiyecek alisverisi yapip kiyiya donuyoruz. Walkie talkie'den cagrimiza cevap alamasak da, ilkel yontemler teknolojiden daha cok ise yariyor, Massimo islik calarak Kaptan'in dikkatini cekmeyi basariyor. Tekneye dondukten sonra kumsalda denize giren insanlara ozeniyorum, butun yaz denizde gecti ve ben daha bismillah ayagimi suya sokmadim. Buyuk bir hevesle merdivenden inmeye basliyorum, ama su, su degil buzzzz!! En iyisi Akdeniz'de denemek, okyanusta yuzulur mu hic, ayaklarimi suya soktum yeter, aninda geri cikiyorum:)

5 Agustos'ta levante kuvvetini kaybedince eski demir yerimize geri donmek istiyoruz. Artik hazirliklarimizi tamamlayip, ilk uygun zamanda yola koyulmaliyiz. Yapilacak isler belli: yakit, su, yiyecek alinacak. Manta da o gun gidip su ikmali yapacak, onlar yolu yordami bildiklerinden, peslerine takildik, limanda onlara aborda olarak tanklarimizi doldurmanin daha kolay olacagini dusunduk. Cunku rihtim buyuk balikci ve gezi teknelerinin konuslandigi bir yer. Suyun en yuksek oldugu zaman bile rihtim sudan 2 metre yuksekte . Bir de sular cekildiginde bu mesafe 3 metreye kadar cikabiliyor. Bizimkilerin soylemesine gore, burasi belediye rihtimi olmasina ragmen, balikci ve gezi tekneleri sanki kendilerine tahsis edilmis gibi bir havaya girip, oraya yatlari, teknelerin yanasmasindan hoslanmiyorlar, bu yuzden suyun valfini sokup goturuyorlar. Rihtimda kalabalik etmemek icin Manta demir yerinden ayrildiktan sonra bir sure bekledik, amacimiz onlarin isi bitsin biz o zaman limana varalim. Ama butun balikcilarin limandan cikip gittikleri bir saate denk gelmisiz, hepsi birden karsimizdan geldiler. Yarimadayi donmeye calisirken haldir huldur sagimizdan solumuzdan gecen balikcilarin arasindan biraz gerilerek ilerliyorduk ki, bir tane teknenin tam yol ustumuze dogru geldigini gorduk. Adamlar otopilota takmis, arkada aglariyla ugrasiyorlar, hic onlerine bakmiyorlar. Kaptan islikla bagirip cagirarak adamlara sesini duyurmaya calisti, bir yandan da teknenin yolundan kacmaya calisiyoruz. Neyse ki adam son anda farketti ve dumene kosup yonunu degistirdi, ne gamsizlik!(Tipik balikci davranisi)

Limana girdigimizda Manta'dakiler onlerindeki bosluga yanasmamizi isaret ettiler. Oysa bizim Kaptan rihtimdan ayrilirken bizi rihtima dogru ittirerek ayrilma manevrasini zorlastiracak olan levante kalintisiyla basa cikabilmek icin kicimizi ruzgara verip, demiri funda edip, pruvamizi rihtima dayamak dusuncesindeydi(bastan kara), ama el kol hareketleri son anda bizi bu kararimizdan vazgecirdi ve Manta'nin onunde iskele tarafimizdan rihtima aborda olduk. Rihtima cikmak, inmek bir macera. Bizimkilerin suyla isleri bitmis, uzattiklari hortumu alarak kicustundeki bidonlari doldurmaya basladik. Rihtima bir gezi teknesi yanasacagi icin Manta gitmek zorunda kaldi. Canavar rihtima yanasti, gercekten de 35-40 metre boyunda bir canavar. Pruvasi neredeyse havuzlugun ustune geliyordu. Onlar yolcularini almaya basladi, rihtimin ustu anababa gunu, bir harala gureledir gidiyor. Nereye bastiklarini da farketmiyorlar, surekli hortumun uzerine basiyorlar. Iclerinde duyarli olanlar da vardi, bize gunaydin diyenler de oldu. Gezi teknesine binenler tepemizden bakiyor, bir yandan da rihtimda ayakci gibi bir adam, bizi acele etmemiz icin bunaltiyor. Bu kosullar altinda sularimizi doldurduktan sonra bir an once rihtimdan avara olmak istiyoruz. Hatalar: Ruzgar jeneratorunu durdurmamak, bir. Kic tarafimizda bizimle koca teknenin pruvasi arasinda kalan dingiyi sancak tarafimiza almamak; iki.
Yapilacak islem: Once teknenin on koltuk halati henuz cozulmemisken, motoru calistirip ileri yol verecegiz, dumeni iskeleye cevirip, teknenin kicinin rihtimdan acilinca koltuk halatini tekneye alacagiz, tornistan yapip cikacagiz. Bu arada tekne rihtima dayanmasin diye mudahele edilecek. Hortum toplaniyor, Kaptan rihtimdan atletik(!) bir sekilde hoplayarak tekneye iniyor(bu atletiklik yuzunden uzun vadeli bir bel agrisina da yol acarak). Motoru calistirip dumeni iskeleye kiran Kaptan, benim tekneyi rihtimdan uzak tutmakta basarisiz oldugumu gorunce kosarak on tarafa geliyor, bana da dumene gecme komutu veriyor. Toparliyorken, vitesi geri takmami ve gaz vermemi soyluyor. Vitesi geri taktigimi saniyorum, bu arada hemen onumuzde bagli baska bir tekne var, ona carpmayalim derken panik diz boyu, meger vites geri takilamamis, ruzgar bizi rihtima dogru ittiriyor, arkamizdaki canavara dogru yaslanmaktan kurtulamiyoruz, dingi arada kalip saga sola surtunuyor, patlayacakmis gibi oluyor, calisir durumdaki ruzgar jeneratorunun pervanesi onlarin pruvasina carparak catirdiyor. Cok sansliyiz ki pervanenin parcalari kopup etrafa sacilmadi, teknenin basustunde durup alik alik asagida gelisen tiyatroyu seyreden yolculara zarar verebilirdi. Kaptanin cabalariyla gucbela rihtimdan avara oluyoruz, Kaptan Amerikalilarin el kol parmak hareketleri ve bol "f"li kelimeleri de cumlelerine serpistirirken ayriliyoruz, mendiregin arkasinda ilk gun demirledigimiz yere demirliyoruz. Dingiyi ve jeneratoru kontrol ettigimizde bir hasar olmadigini gorunce biraz olsun rahatliyoruz.
Ertesi gun yola cikmaya niyetliyiz, ruzgar artik bize engel degil. Isa ve Massimo ile Manta'nin guvertesinde kahve icerken, bir yandan da gelgit cizelgesini kontrol ediyoruz ve en uygun cikis saatini belirliyoruz. Cebelitarik'taki akinti cok kuvvetli oldugu icin, akinti yonunun bizim lehimize olacagi suyun yukselme saatlerini tercih etmemiz gerek. Ona gore son hazirliklar tamamlaniyor. Mazot bidonlarimizi benzinciden doldurup Massimo'nun Scooteri ile tasiyoruz. Marketti, manavdi, internetti derken son bir kez Tarifa'yi geziyoruz(hem de Azor'dan aldigim suresi dolmus vize ile, yasasin Schengen'e kazik attim:P) Artik Akdeniz'e giriyor olmanin rahatligi ile, 6 Agustos'ta sularin yukseldigi 1830 civari demir alacagiz.


Tarifa Kalesi'nin demir yerinden gorunusu



Mendiregin hemen arkasinda, Isla de Tarifa'nin yanibasinda demirde


Tarifa sokaklarinda



Balik pazari


Eski sehrin daracik sokaklari


Ana cadde uzerinde cafeler


Feribot iskelesi


Tarifa-Tanger feribotlari, arka planda tarihi kale



Demirde camasir gunu:)

3 comments:

  1. Yavuz korsanım, meşgulsünüz sanırım... Akdenize giremedik haala:)

    ReplyDelete
  2. bugunlerde biraz yogunluk oldu ama Akdeniz ilk bolumu su anda yazilmakta, ekleyecegiz:)

    ReplyDelete
  3. En basit görünen manvralar bile denizde ne kadar katastrofik olabiliyor

    ReplyDelete