Pages

Wednesday, October 7, 2009

11 Mayıs- Kaptan denize düştü!!!!

10 Mayıs
Pozisyon: 28.19.329 N, 79.48.148 W
İlk 2 gün pozisyon filan yazamamıştık ama her gün çektiğimiz videolarda pozisyonumuzu belirttiğimiz için, sonradan izleyince bulmak mümkün oldu.
Yolculuğun ikinci günü sakin geçiyor. Yavaş yavaş alışmaktayız. Tek sıkıntımız umduğumuz kadar hızlı ilerleyememek. İlk gün yaklaşık 60 mil yol katetmişiz. Sancak baş omuzluktan gelip 300 metre önümüzden geçerek kuzeye doğru devam eden gemi günün olayı oluyor. Telsizden temas kurma çabalarımız da boşa gidiyor. İnşallah karşılaşacağımız başka gemiler böyle sağır gibi davranmaz diyoruz ama… Bütün yelkenler açık yola devam ediyoruz. Öğleden sonra hava sertleşiyor. Ana yelkene camadan vurup genovayı da 2/3 sarıyoruz. Hala Gulf akıntısı ile mücadele ediyoruz, ama kuzeye sürüklenmeyi engelleyemiyoruz. Gece zifiri karanlık, Allah’tan fazla gemi trafiği yok, sanki koca okyanusta bir biz varız.

11 Mayıs
3. günümüzde sabah hava güzel, yelkenleri sonuna kadar açıyoruz. Bende deniz tutmasının etkisiyle havuzlukta ordan oraya sürünerek ve sürekli yatar pozisyonumu fazla değiştirmeden devam ediyorum. Zaman zaman içtiğim bulantı hapları uyku getirmekten başka bir işe yaramıyor. Bir yandan bir an önce yelkenle ilgili bir şeyler öğrenmeliyim ve kaptanın yükünü biraz olsun hafifletmeliyim hisleri var. Yola çıkarken annemin telefonda söylediği ‘Sakın denize düşmeyin haaa!’ lafı beni iyice paranoyak yapıyor, şom ağızlı demek istemiyorum ama bu kadın ne zaman böyle boş bir laf etse kısa zamanda gerçekleşir. En korktuğum şey birimizin denize düşmesi. Bunun için bulantımın el verdiği ölçüde bu konuda neler yapılmalı okuyup öğrenmeye çalışıyorum. Amatör Denizcilik el kitabındaki denize adam düştü manevralarını ezberledim neredeyse, ama lafta, aslında yelkenle nasıl durulur kısmını bir türlü kafamda oturtamıyorum. En çok aklımda kalanlar: varsa GPS’in MOB düğmesine basmak bir de düşen kişiyi gözden kaybetmemek.
Durum böyleyken, motorun nasıl çalıştırılacağını öğreniyorum kaptandan. Vanaları seyirde kapalı tuttuğumuz için önce aşağıya inip su vanasını açmak, sonra anahtarı ‘on’ yapmak gerekiyor. Havuzluktaki 2 düğmeden de ön ısıtma(20’ye kadar say) ardından start’a basınca çalıştığını öğrendim. Vitesler ise benim gibi araba sürme özürlü biri için bile yeterince basit: İleri, boş, geri. Üç gün için fena değil öğrendiklerim, genova sarmalı, kaptan açıp kapatırken görmüştüm, kolay. Ana yelken klasik(her işlem için direğe gitmek gerekiyor) olduğu için oldukça zor, onu öğrenmek için acele etmiyorum.

Pozisyonumuz : 29.19.030N, 78.06.841W
Kaptan bütün işlere koşturuyor, ben ancak can yoldaşı oluyorum. Bu arada güvenlik önlemi olarak can yeleği giymesini, emniyet halatsız bir teknede gezinmemesini söylüyorum, ama kendim diyor, kendim duyuyorum. Kaptan ‘biz Türküz, bize bir şey olmaz yaaa’ mantığıyla, havanın sıcak oluşunu da bahane edip can yeleği takmıyor. Kadınları dinlemeyen erkeklerin başına neler geldiğine kısa bir süre sonra hep beraber şahit oluyoruz!
Öğleden sonra hava yeniden sertleşmeye başlıyor. Rüzgarı batı kuzey batıdan (iskele kıç omuzluktan) alıyoruz, yani iskele kontradayız. Teknenin kıçı sürekli güçlü rüzgar ve dalga yüzünden sağa sola savrulunca otopilot (dümen pilotu) zorlanıyor, garip gacırtılar çıkarıyor. Bizim kaptan o günkü tecrübesiyle tekneyi biraz daha doğuya, yani rüzgarın önüne çevirmeye karar veriyor, ama bumbanın açısını değiştirmeden Bu da istenmeyen kontrolsuz bir kavançaya sebep oluyor, ‘eyvah!’demesiyle bumba iskele tarafına geçmeye çalışırken tak diye kalıyor olduğu yerde. İstenmeyen kavança olmasını engellemek için daha önce bumbaya taktığımız preventer bumbayı engelleyince yelkenin alt kısmında minik bir yırtık oluşuyor, kaptan saçlarını yoluyor. Can havliyle kasaraya zıplayıp preventeri söküyor. Yelkende hasar tespiti yaparken olanlar oluyor! Direğin dibinde sancak tarafında tam eğilmiş yelkene bakarken, zaten rüzgara çok dar açıyla ilerlediğimiz için, otopilotun tekneyi hafifçe iskeleye kaçırmasıyla bumba tekrar sancağa doğru yükleniyor, kasara üstündeki kaptanı göğsünden ittirip denize fırlatıyor (Bu olay sırasında tekne zaten sancak tarafa yatıyor, kaptana tutunacak bir yer ve ayakta duracak açı kalmıyor, her şey yarım saniye içinde anam bile diyemeden olup bitiyor!) Bir kabusun gerçek olması gibi bir şey! İlk saniyede inanamıyorsun en çok korktuğun şeyin olmasına. Eyvaaaaah ne yapacağım ben şimdi???!! İnanın o anda insan bildiği her şeyi unutuyor, en yakınımdaki can simidini atmayı bile akıl edemiyorum. Gerçekten insanın beyni duruyor. Şaşkınlıktan ve panikten ilk aklıma gelen MOB düğmesine basmak, genova iskotasını da boşluyorum, sanki tekneyi durdurabilecekmişim gibi. Tekne otopilotta, kaptan yüzüyor, o birkaç kulaç atana kadar hızla uzaklaşıyoruz. Arkadan çektiğimiz dingi bu noktada devreye giriyor, ben panik halinde bir öne bir arkaya bakarken kaptan dingiye tutunuyor. Derin bir oh çekiyorum, ama o da ne! Dingi elinden kaçıp gitmiş, biz 5 knotla uzaklaşıyoruz, adam kaldı geride! Eyvah, işte şimdi bittim ben, Allah’ım yardım et! Hemen aklıma motoru çalıştırmak geliyor, tek bildiğim o, koşarak aşağıya inip vanayı ve anahtarı çeviriyorum. Hızla yukarı çıkıp, 20'ye kadar inanılmaz bir hızla sayıp, starta basıyorum. Oh şükür çalıştı! Azcık sakinleşiyorum, bir yandan da gözüm sürekli üzerinde, kaybetmemem lazım, ama aksilikten onun üzerinde tam da okyanus mavisi tişört, sadece bir kafa görüyorum kocaman dalgaların arasında. Otopilotu devreden çıkarmam lazım, standby düğmesine basıyorum aceleyle (bu arada sürekli uzaklaşıyoruz) keşke dikkat etseydim nasıl devreden çıktığına, ama öğrenmemiştim. Dümene takılı otopilot kilitleme kolunu çekiştirerek kurtarıyorum, kopsa da umrumda değil o anda. Tekneyi kaptanın olduğu noktaya döndürmeye çalışıyorum, bu işlerle uğraşırken insan yön duygusunu da yitiriyor, arada bir saniye GPS’e göz atıyorum bip bipleyip duruyor, bir de kırmızı adam işareti mi ne, herhalde MOB alarmı. Saniyeler içinde yüzlerce şey düşünüyorum, bu arada adrenalinle ne deniz tutması kalıyor ne bir şey. Adamı gözden kaçırmamam lazım, yelken ne olmuş, bumba nerde fazla önemsemeden 180 derece dönmeyi başarıyorum, o kafayı hala orda batıp çıkarken görmek biraz rahatlatıyor. Kaptanı köpek balıklarına yem olmadan kurtarabilirim inşallah!
Batıp çıkan kafaya odaklanarak, bulunduğu yere doğru motora yol veriyorum, gaz kolunu sonuna kadar bastırıyorum. Tek umudum yanına yaklaştığımda dingiye tutunabilmesi, iyice yaklaşınca vitesi boşa alıyorum, ama gaz kesmeyi unutmuşum. Motorun durdurma kolunu çekiyorum ama hiç oralı değil, neyse boştayız fazla uzağa gitmiyoruz nasıl olsa, o arada bana bağırıyor, uğultudan ‘yelek’ lafını anlıyorum sadece, elime geçen yüzer minderi fırlatıyorum ama minder rüzgarda frizbi gibi uçup gidiyor. Neyse ki kaptan dinginin halatını yakalıyor, dingiyi elinden kaçırmıyor.
Dinginin ipini can havliyle çekip zor da olsa tekneye yanaştırmayı başarıyorum. Bir yandan da ‘Bu motor nasıl durduruluyor??!’ diye bağırıyorum, artık kurtuldu sayılır ya, derdim motoru durdurmak:). Hiç tekneye çıkmasına filan yardım edecek halim kalmıyor, kendi başına tırmanıp çıkıyor. Bacakları yara bere içinde, suya düşünce üzerindeki eşofman sıyrılıp çıkmış, dingiye çıkmaya çalışırken kekamozlar jilet gibi kesmiş her tarafını, ama kimin umrunda, hayatta olması bir mucize. Sevinçle birbirimize sarılıyoruz. Sanırım bundan sonra ikimiz de farklı insanlar olacağız.

Bir de kaptanın ağzından dinleyelim:
Birden sudayım, tabii suya düşünce önce bir batma olayı var, su yüzüne çıkana kadar geçen birkaç saniye ve hızla uzaklaşan teknenin görüntüsü(Boyası da bayağı parlaktı haa :) ) Eşofman ayak bileklerime kadar sıyrılmıştı. Bu sabah denize düşmesin diye tişörtümün yakasına uzunca bir iple bağladığım gözlüğüm, gözümden fırlamış ayaklarıma dolanıyordu. Kaybedecek zaman yoktu, dingi önümden geçip gitmek üzereydi, birkaç kulaç atarak dinginin halatını yakaladım(dingi 60-70metre arkamızdaydı). Şimdi sırtım tekneye doğru, yüzüm dingiye doğru. Tekne o hızla giderken, başımdan aşağıya şelale gibi sular dökülüyor, nefes almak başlı başına bir iş. Bir an önce dingiye varmak istediğim için halata tutunarak ilerliyorum. Eşofmandan kurtuldum, ayaklarım serbest hareket ediyor ama koca bir balığın gelipte güneş görmeyen yerlerimi ısırması düşüncesi ile dingiye baş tarafından tırmanmaya çalışıyorum(büyük hata!) Dingi sanki bol yağlanmış Kırkpınar güreşçisi gibi ellerimden kayıp gidiyor. İşte şimdi ayvayı yedik. Meğerse 5 knot ne kadar hızlıymış yaaa..
Tekne çabucak uzaklaşıyor. Sesimi duyurabileceğimi zannedip sürekli bağırıyorum. Birkaç dakika sonra boşuna bağırdığımı fark edip enerjimi saklamaya karar veriyorum. Ama koca balık sürekli aklımda:)
Bilmem herkese olur mu ama, zaman zaman nerede nasıl öleceğimi düşündüğüm olmuştur, ama böyle bir senaryo hiç aklıma gelmemişti. Beni sevenlerin başıma gelip Fatiha okuyacakları bir mezarım bile olmayacaktı. Şehadet getirmedim desem yalan olur. Numaralı gözlüğüm ayaklarıma dokundukça ‘iyi ki gözlüğüm düşüp gitmedi’ diyor, bir yandan da gitme ihtimalim olan yerde bir daha gözlüğe ihtiyacım olmayacağını düşünüyordum. Böyle karmaşık duygular içinde su üstünde kalmaya gayret ederken, birden bizim tekne döndü, iskele tarafını gördüm, ön yelken iskotası salındığın koca bir bayrak gibi dalgalanıyordu, ama ana yelken sonuna kadar açıktı. Tekne öyle bir bayılıyordu ki en altını görebiliyordum. Bir süre sonra tekne tam bana doğru döndü ve hızla bulunduğum yöne doğru gelmeye başladı. Yaklaştıkça, teknenin altında kalıp ezilme korkusu başladı. Allah’tan ikinci kaptan benim tam yerimi tespit edince rotasını ona göre ayarladı ve bana daha tehlikesiz (ama süratli) bir biçimde yaklaştı. Teknenin dalgayla her şahlanmasında salmanın büyük bir bölümünü rahatça görüyordum. İkinci kaptan yanımdan geçerken bana yüzen bir minder fırlattı fakat rüzgarın tesiriyle havalanıp aksi istikamette uçup gitti. Zaten bu sefer dingiyi yakalarsam kesinlikle bırakmayacaktım, bir önceki tecrübem sayesinde baştan değil kıçtan tırmanacaktım. Dingiye ulaştığımda tekne yavaşlamıştı, bacaklarımda bir sürü kesikler oluşmasına rağmen dingiye tırmandım. Emniyette olmanın verdiği rahatlıkla dingiye tırmandığım pozisyonu bozmadan kalakaldım(yüzüm dinginin tabanına yapışık, güneş görmeyen yerler açık seçik güneş görür şekilde)
====
Kaptanı kurtarma operasyonundan sonra, hava daha da sertleşmeye başlıyor, otopilot tekneyi tutamaz oluyor. Ana yelkeni indiriyoruz. Kaptan dinlenmek yerine, yaşadığımız travmadan olsa gerek, üzerindeki ıslak tişörtü bile değiştirmeden, dümen tutmaya çalışıyor. Kendimize sonradan çok sorduk: Niye o anda tüm yelkenleri indirip, biraz kendimize gelmeye çalışmadık da iyice abartmaya başlayan havada ıslak, yorgun, şok vaziyette, ısrarla dümen başında oturduk diye.. Yaklaşık 2,5 saat bu halde dümen tuttuktan sonra, akşam 20.30 gibi gücü şimdi zaman zaman 40 knotın üstüne çıkmaya başlayan fırtınada, üstümüze dağlar gibi gelen dalgalar içinde bu şekilde ilerlememiz imkansız hale geliyor. Kaptan zaten soğuktan titriyor, durmaya karar veriyoruz. Hava iyice kararıyor. Kaptanın kafasında fırtına taktikleri yerleşmiş durumda ama ilk fırtınamızda gündelik kullandığımız yelkenlerimizi faça flok yaparak riske atmak istemiyor, ön yelkeni de sarıp, tekneyi kendi haline bırakıyoruz. Dingiyi biraz daha tekneye yaklaştırıyoruz ama bu havada yapacak bir şeyimiz yok. İçeri girip her şeyi sıkı sıkı kapatıyoruz. Artık Allah’a emanet( O gece gemi trafiğinden bile korkmamışız, ilerleyen haftalarda radarımızı nasıl çalıştıracağımızı ve alarmını kurmayı öğrendiğimizde, bu geceyi hatırlayarak ürperdik) Her şeyi kapatıp salondaki yataklara karşılıklı uzandık ama, uyumak ne mümkün. İçerideki çok sesli orkestrayı dinleyip düşünüyoruz. Kaptan lumbozdan dışarıyı seyredip bir şeyler görmeye çalışıyor. Teknenin gelen her dev dalganın üstünden ceviz kabuğu gibi yükselip öteye geçmesinden çok memnun kalıyor, bu kız bizi korur, aslan kızım diyor, ben de batıl bir şekilde öyle demesinden korkuyorum. Tavanda asılı poşetin her yalpada tavana çarpacak gibi yaklaşıp dokunmadan tekrar aşağıya inişini seyrederek sabahı ediyoruz.

4 comments:

  1. çok güzel yazıyorsunuz, keyifle izliyorum.

    ReplyDelete
  2. Aman Tanrım!
    Ben burda titredim.
    Gözlük?
    Gözlük de kurtuldu mu?

    ReplyDelete
  3. Gozluk bu maceradan sag cikti:)Bizim kaptan ona cok guzel restrictor (bogma)bagi atmisti, ise yaradi.

    ReplyDelete
  4. elim ayağım boşaldı, tek solukta yuttum ama hala titriyorum..

    ReplyDelete