Pages

Sunday, October 25, 2009

7-12 Temmuz Sao Miguel Adasi

Horta günleri bizim için gerçekten dinlendirici oldu. Bol bol internete bağlanıp kızımla konuşabildim, herkesle haberleştik, resimler yolladık. Kızım da Google Earth’ten olduğumuz yeri takip ediyor, internetten Horta resimlerine bakıyor. Tabii ne zaman Akdeniz’e geleceğimizi soruyor. Çocuk ne bilsin, sanıyor ki Akdeniz’e geldik mi aha şurası iki adım yer, hemen eve geleceğiz:) Denizde en kötü şey zaman baskısı herhalde, insanın bir yere yetişmesi gerekiyor gibi hissetmesi ve geç kalmışlık duygusu fazladan gerginlik kaynağı.

Faial’da adanın diğer taraflarına gidip gezemedik, ama belediye otobüsüyle gezilebiliyor istenirse. Her yerde balina izleme turları satan ofisler var. Meğerse Azorlar balinaların çok sevdikleri bir yermiş. Eskiden balina avlama tekneleri filan meşhurmuş, tabii doğanın canına okumuşlar, şimdi artık yasak, sadece izlemeye gidilebiliyor. Bir sürü sürat motoruna doluşan can yelekli insanlar uçarcasına bir noktaya doğru gidip bakıp geliyorlar. Adalarda scrimshaw denilen balina dişi üzerine resim yapma sanatı da meşhur, aynı zamanda çok da pahalı.
Adada havaalanı var, Avrupa’dan düzenli uçuşlar bulunabilir. Tourism Information ofisinden aldığımız broşürleri inceleyip diğer adaların şahane resimlerini görünce, Horta için bu kadar yeter deyip, bir an önce Sao Miguel adasına kendimizi atmak istiyoruz. Çok güzel resimler koymuşlar, yemyeşil krater gölleri, termal sular, kuyu kebabı gibi yere gömülüp pişirilen etler vs. Internetten aratılırsa (Horta, Sao Miguel, Azores) güzel resimler görülebilir, biz burada fazla resim ekleyemedik.
Bu arada yola çıkmadan Manfred’in Jimmy Cornell kitabından Cebelitarık geçişi ile ilgili sayfaların resimlerini çektik, rota bilgilerini derledik. Horta’da tekne ile ilgili yedek parçalar satan bir dükkan var, Bermuda’da malzeme bulmakta sıkıntı çekince, bu küçücük yerde böyle çok çeşitli ve zor bulunur ıvır zıvır parçalar olması sevindirmişti bizi, aklınıza gelebilecek binbir çeşit malzeme var, otopilot için 2 yedek kayış ve birkaç ufak tefek şey almayı ihmal etmedik. Harita, bilgiler, hava faksı tamam, artık tecrübeli de olduk ya, Sao Miguel’de bir süre kalıp oradan Cebelitarık’a doğru dümen tutacağız.



Horta'dan Pico Adası ve volkan manzarası

6 Temmuz’da öğleden sonra 1430 gibi çıkış yapıyoruz. Faial’ın hemen karşısında Pico adası var, adada kocaman bir yanardağ, 2351 metre yüksekliğinde, en son 1963’te faaliyete geçmiş. Limandan çıkar çıkmaz ana yelkeni ve genovayı açıyoruz. İki ada arası tünel etkisi, iyi esiyor, oldukça hızlı yol alıyoruz. Ama çok uzun sürmüyor, akşam 1830 gibi adanın rüzgaraltına giriyoruz, rüzgar kalıyor. Gece rüzgar azcık ordan azcık buradan ama çok anlamsız esiyor.

7 Temmuz:
Pozisyon
: 38.10.031N, 28.10.332W
Pico adası hala iskele bordamızda, bir saat kadar motor çalıştırdıktan sonra boş veriyoruz. Aceleye gerek yok, rüzgar çıkınca gideriz. Nitekim, adayı biraz kurtarınca öğleden sonra rüzgar biraz daha güzelleşiyor. Tıngır mıngır yola devam. Gece rüzgar yine kalıyor, biz de yelkenleri indirip bir güzel uyku çekiyoruz(tek göz açık tilki uykusu)

8 Temmuz:
Pozisyon: 38.06.255N, 27.32.950W
Sabaha karşı rüzgar yelken açmaya müsait oluyor, bütün gün çok güzel yelken yapıyoruz.
Gece 21.40 Sao Miguel’in fener ışıkları görünüyor, ama biz gece gece limana varmak istemediğimiz için ana yelkeni kapatıp, genovayı da küçültüp yavaşlıyoruz.

9 Temmuz:
Pozisyon:
37.40.921N, 26.09.054W
Nedense bir türlü hız işini ayarlayamadıkJ Gece varmayalım, kıyıya da yakın olmayalım diye yelkeni kapattık, ama fazla yavaşlamışız, öğleye doğru 10.30 gibi ancak varabildik limana. Liman girişinde biraz gerildik, optimistlere kurs varmış, ama tam limanın ağzında çalışıyorlar, teknesini kontrol edemeyen çocuklardan biri bize doğru gelerek(bu arada kaptan tam yol tornistan yaparak durdu) iskele baş omuzluğumdan bize hafifçe dokundu, benim yüreğim ağzıma geldi tabii, çocuğa bir şey olacak diye, ama o birkaç kere ‘sorry sorry’ diyip utanmış ve suçlu bir suratla toparlanıp uzaklaştı. Sanki kursu yapacak başka yer yok gibi, teknelerin girip çıktığı işlek bir limanda, 10 metre ötemizde mendireğin kayaları, hiç mantıklı gelmedi bize. Marina ofisinin olduğu rıhtıma bağlandıktan sonra, optimistçi minikleri izlerken, arkasında iki çocuk olan ve hızla gelen bir jet ski, optimistçilere eşlik eden güvenlik botuna doğru geldi, botun çok yakınında ani bir dönüşle onlara bolca su sıçrattı, kakara kikiri gülmeler ve çığlıklardan bunların arkadaş olduklarını çıkardık. Bizim Amerikalı kaptan bu olayı çok emniyetsiz, gereksiz ve tehlikeli buldu, marina ofisine girerken ‘Türkiye’ye gelmiş gibi olduk’ diyerek epeyce söylendi.
Sao Miguel’in Ponta Delgada limanına girerken ki izlenimlerimiz maalesef Horta gibi olumlu olmadı, çok ticari görünüyor. Burası Azor adalarının en büyüğü ve nüfus yoğunluğunun en çok olduğu yer. Daha detaylı bilgiler ve resimler şu adreste var: http://www.destinazores.com/en/index.php?region_id=1

Sao Miguel’de de giriş işlemlerimiz kolay ve beklemeden hallediliyor. Gümrük ve polis marina ofisinin olduğu binada. Bizdeki gibi sıhhiyeye gitmek vs gereksiz bürokrasi ile uğraşılmıyor, adamlar son derece kibar ve işlerinin ehli. Sorduğun bir sorunun kesinlikle mantıklı bir cevabı bulunuyor (İster istemez insan devletimin memurunu düşünüyor!). Bize marinanın yeni açılan bölümünde yer verdiler, eski marinanın güneybatısında olan yeni bölüm, google'daki görüntüler eski olduğu için boş görünüyor. Yerimize bağlandıktan bir süre sonra gelen yaşlı Fransız kaptan bizi epey güldürdü. 36 foot teknesiyle aynı araba sürüyormuş edasıyla hızlı bir şekilde geldi, keskin bir dönüşle yanımızdaki pontona girip, karısının çığlıkları eşliğinde yine oldukça hızlı bir şekilde teknenin başını jettye büyük bir gürültüyle vurdu ve durdu. O zaman neden teknelerinin her tarafında(burun dahil) pek çok usturmaça olduğunu anladık:)
O günlerde marinanın yeni bölümünün resmi açılışıymış, orada kaldığımız sürede akşamları eğlenceler düzenlendi, gece 2-3lere kadar kulağımızın dibinde bangır bangır müzikler çalındı. İllallah ettik yani:) Bir de dini açıdan önemli bir günleri varmış galiba, şehrin göbeğindeki meydanda kocaman bir kral tacı, ışıklı filan(İsa’nın tacı), süslemeler, ışıklar. Biraz parti havası vardı yani. Zaten Azorlar turizm amaçlı olarak da böyle etkinlikler düzenliyorlar, özel kıyafetlerle resmi geçitler vs. Bu dini seremoniler için uçakla taaa nerelerden geliyormuş insanlar.
Yeni marina fazla dolu değildi, acaip kuş istilasında bir yer, nasıl mücadele ederler bilmem, boş pontonlarda binlerce kuş oturuyor akşamları, her yer kuş pisliği. Ama güzel inşa edilmiş, hakkını yememek lazım.
Marinada yerimize bağlandıktan sonra adet olduğu üzere hemen kendimize bir market aradık. Burası büyükşehir olduğu için manav market bol. Bir markette gezerken benden biraz uzakta olan kaptana ‘bu tarafa gelmiyor musun’ diye seslenmiştim. O sırada baktım 2 kişi bana bakıyor, sonra yanıma geldiler, gayet çekingen bir şekilde ‘Afedersiniz siz Türkçe mi konuşuyor musunuz’ dediler. Ben de(‘Aaa adam ne güzel Türkçe konuştu diye düşünüp) evet Türkçe biliyorum diye yavaş ve anlaşılır bir şekilde tane tane cevap verdim:) Nerden bileyim Türk olduklarını! Bir yerden çat pat Türkçe öğrenmiş Portekizliler sanmıştım:) Meğerse limanda gördüğümüz ve Türk gemisi olabileceğinden şüphelendiğimiz(hatta gidip soracaktık daha sonra) Panama bayraklı ELA gemisinin Kaptanı Alper ve Çarkçıbaşı Abdullah imiş, tanıştık, memleketten o kadar uzakta Türklerle karşılaşmak sanki akrabalarımızı görmüş gibi bizi sevindirdi(abartmıyorum). Bizi gemiye davet ettiler, ertesi gün uğrama sözü verip ayrıldık.

10 Temmuz: Yine alışverişe gittik, burada gayet modern ve büyük bir alışveriş merkezi varmış, oraya gittik. Her şey bulunuyor, fiyatlar da makul. Öğleyin Ela gemisini ziyarete gittik, ufak tonajlı bir gemi, bize çok misafirperver davrandılar, cesaretimiz için tebrik ettiler. Maceralarımızı paylaşıp Akdeniz için biraz fikir alışverişi yaparken, geminin yüklemesi tamamlandı, vedalaşıp ayrıldık, palamarları çözerlerken el salladık. Ayrılırken zorla elimize tutuşturdukları poşetten sucuk, turşu, Türk kahvesi gibi şeyler ve iki karton sigara çıktı(sigara kullanmadığımız halde daha önce lafı geçtiği için, yol üzerinde Tunus’a uğrarsak görevlilere rüşvet vermemiz gerekebilir diye düşünmüşler).

11 Temmuz: Adada gezmek istiyoruz, yine bir turizm bürosuna gidip bilgi aldık. Burada her yere belediye otobüsleri ile ulaşmak mümkün. Hem tur atmış oluruz, hem de resimlerde görülen enfes manzaralı krater gölünü görelim diye otobüsle gideceğiz. Otobüslerin kalktığı yer limanın çok yakınında, turizm bürosundan aldığımız bilgiyle bineceğimiz otobüsü buluyoruz ve adanın kuzeyindeki yerleşim merkezi Ribeira Grande’ye doğru yola çıkıyoruz. Ada gerçekten çok yeşil ve güzel, heryerde yemyeşil uzanan tarlalar, inekler, atlar, otantik evler, hoşumuza gidiyor. Krater gölünün olduğu yere yaklaştğımıza karar verince otobüsten iniyoruz, ama göllerin olduğu yere gitmek için çok yürümemiz gerektiğini fark edip, zamanımız da az olduğu için Ribeira Grande’nin sokaklarında gezmeyi tercih ediyoruz. Denize doğru inen bir yol bulunca biraz resim çekmek için kumsala inmek istiyoruz. Ama gördüğümüz manzara bizi şok ediyor. Sokak bittikten sonra patika bir yoldan, gecekondu gibi evlerin arasından geçerekten, lağımlı dereden sakınarak kumsala iniyoruz. Çok rüzgarlı olan adanın bu yüzü hiç hoş görünmüyor. Dev dalgalar sürekli kumsalı ve kayalıkları dövüyor, havalanan kum ve su zerrecikleri bir sis bulutu gibi sahilin üstünde. Burası adanın çöplüğü sanki. Bu kadar pis olduğu halde güneşlenmeye çalışan birkaç genç var. Biz fotoğraf çekerken uzaylıymışız gibi bakıyorlar. Orada fazla kalmayıp sokaklara doğru çıkıyoruz, biraz gezindikten sonra otobüs durağına kendimizi atıp Ponta Delgada’ya dönüyoruz.
Bu hayal kırıklığından sonra daha fazla orada kalmak istemiyoruz, bir an önce hazırlıklarımızı tamamlayıp Cebelitarık’a doğru yelken açmayı istiyoruz. Akşam pek de yakın olmayan markete birkaç sefer yapıp, ayaklarımıza kara sular inse de eksiklerimiz tamamlıyoruz. Yakınlardaki bir cafede internetten hava durumuna bakıyoruz, birkaç gün doğu rüzgarları gösteriyor, ama fırtına yok, biz de o birkaç günü zigzag yaparak atlatır, rüzgar düzelince de tıngır mıngır gideriz diye düşünüyoruz.
Marinayla hesabımızı kesip ertesi güne yola çıkmaya niyetleniyoruz. Bu sırada köpeğiyle yürüyen George ile tanışıyoruz, Azor’a has bir tür olan Pablo beni korkutuyor, ama Kaptan’ın arası köpeklerle iyidir, Pablo ile hemen samimi oluyor. George’la biraz muhabbet edince, marina kompleksinde tekne parçaları satan(kullanılmışlar da varmış) bir dükkandan bahsediyor, bizim rüzgar dümenimiz olmadığını görünce orada çıkma rüzgar dümeni olduğunu söylüyor. Yola hazırlık sırasında rüzgar dümeni alıp almamak konusunda düşünmüş, sonradan sadece Atlantik geçmek için o paraya değmediğine karar vermiştik. Çünkü bir kere Türkiye’ye vardık mı, öyle uzak yerlere gitmeyip günlük yelkene çıkmayı planlıyorduk, otopilot da bu iş için biçilmiş kaftan(bir tane de yedek otopilotumuz var, kutusunda sıfır). Kaptan yine de bir uğramak ve bakmak istiyor, belki fiyatı uygunsa alabiliriz. Atlattığımız fırtınalarda otopilot tekneyi tutamadığı için çoğuz zaman heave-to yapmak zorunda kalmıştık, rüzgar dümeni böyle havalarda verimli çalışıyormuş. Marinadan da hesabımızı kesmiştik, sabah dükkana uğrayıp, sonra yola çıkma niyetiyle yatıyoruz. Önümüzde 960 mile yakın yeni bir etap var.







Ponta Delgada'da lüx markalarıyla modern bir alışveriş merkezi, eski bir balina avlama teknesini süsü yapmışlar. Varsa yoksa balina!





Kaptan Pablo ile çok çabuk samimi oluyor:)


Ponta Delgada sokakları


Gemi rıhtımından marinanın görünüşü


Gemilerin olduğu yerden marinaya doğru bakış


Ela gemisine ziyaret, Kaptan çarkçıbaşı ile sohbette


Limanda bulunan S.Bras Kalesi


S.Bras Kalesi'ndeki asker büyük bir ciddiyetle nöbet tutuyor


Marina açılışını ve eğlenceleri duyuran afiş

Dini tören için meydana taşınan taç

Marinanın yeni bölümü, görünen yuvarlak topun içinde sinema ve müzik yayını yapıldı


Kaptan modern alışveriş merkezinde, burada herşeyde balina teması var, balina resmi, teknesi kuyruğu vs.


Nefis meyveler aldığımız manav

Başka bir sokak, her sokakta farklı bir dizayn

Yine bir sokak:)


İkinci Kaptan Portekizli kızlara özeniyor:P


Tipik sokak görüntüsü

1 comment:

  1. "Yeni marina fazla dolu değildi, acaip kuş istilasında bir yer, nasıl mücadele ederler bilmem, boş pontonlarda binlerce kuş oturuyor akşamları, her yer kuş pisliği."

    İnsanoğlu işte iki tuğla üstüste koydu diye doğayı hemen sahipleniyor. O kuşlar binlerce yıldır ordalar... Napsın garipler...

    M.K.

    ReplyDelete